Bütün beşeriyet için irfan ve hidayet kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in gerek ilim, gerekse belagat cihetinden ne muazzam bir mucize olduğu 14 asırdır münakaşa götürmez bir gerçek olarak karşımızdadır.
Arap dil ve edebiyatının şahikasına ulaşıldığı bir devirde bütün Arap edib ve şairlerinin bir tek süresine nazire yapmak kudretini gösteremedikleri bu İlahi Kelam, müspet ilim ve teknolojinin tekamül ve terakkinin en yüksek grafiğini çizdiği şu feza asrında ilmi hakikatlerinin tazelik ve değişmezliği hususunda herhangi bir kayba uğramamıştır.
Aksine gün geçtikçe yeni yeni ilmi buluşlarla Kur’an-ı Kerim hakikatleri daha da kuvvet kazanmaktadır. İlmi ve belaği i’caz mevzuunda Kur’an-ı Kerim, çeşitli ayet-i kerimeleriyle bütün ins-ü cinne açıkça meydan okumuştur.
Bu husus İslam’ın azılı düşmanları için Kur’an-ı Keram’in İlahi bir mucize oluşunu inkar yolunda bu meydan okuyuşa cevap vermek kaçırılmaz bir fırsattı.
Yüz yıllardan beri bu mevzuda bazı denemelere girenler olmuşsa da bunlar gülünç duruma düşmekten başka bir şey elde edememişlerdir. Peygamber Efendimizin hadis-i şerifleri hususunda Kur’an-ı Kerimedeki gibi bir i’caz bahis konusu olmadığı halde belagat ve ilmi ihata bakımından bu sahada da herhangi bir rakip çıkmamıştır.
Üzerinde en çok emek sarfedilen ve titizlikle durulan İslami ilimlerden biri de hadis ilmidir. Hadis-i şeriflerin sıhhat derecelerini tespit etmek için metin ve sened tenkidi üzerinde çok ciddî çalışmalar yapıldığı gibi muteber hadis kitaplarının şerh ve tasnii hususunda da büyük gayretler sarf edilmiştir.
Bütün bu araştırma ve çalışmalar İslam’ın temel kaynaklarından olan ve şer’i delillerin ikincisi bulunan Sünnet’in haiz olduğu büyük ehemmiyet dolayısıyladır.
Peygamber Efendimizin mübarek hadis-i şerifleri de, “O hevadan da söylemez (1)” mealindeki ayet-i kerime mantukunca Cibril-i Emin tarafından lafzı okunmayan bir vahiy ve ilham neticesidir.
Bu bakımdan ifade ettiği mana ve hakikatler nokta-i nazarından çok ihatalı ve derindirler. Bu yazımıza mezbu olan “Veda Hutbesi” de bütün beşeriyet için vaz ettiği değişmez düstur ve prensipleriyle asırlardan beri bir hidayet meşalesi olarak parlamaktadır.
Bu tarihi hutbe, insanoğlunun hukuk-u beşer mevzuunda 20. asırda ancak ulaşabildiği seviyenin çok üstünde bir insan hakları anlayışı getirmiştir.
Veda Hutbesini Peygamberimizin Veda Haccında irad ettiği hususunda şüphe ve ihtilaf yoktur.
Yalnız bu Hutbenin Arefe günü mü yoksa Bayram günü mü okunduğu hususunda rivayet farkları dolayısıyla bir ihtilaf mevcuttur.
İmam Buhari’nin, İbn-i Abbas (r.a) dan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Veda Hutbesinde mevcut bazı cümleler yer almakta ve ravi İbn-i Abbas (r.a), bu hadis-i şerifin Bayram günü irad olunmuş bir hutbe olduğunu söylemektedir.
Buhari şarihi Allame Ayni merhum mezkur hadis-i şerifin fıkıh ıstılahındaki manasıyla hutbe olamayacağını beyanla bunun sadece sual ve cevaplardan ibaret bir muhavere olduğunu kaydetmekte, ancak vakfe ve şair menasik-i haccın tarz-ı ifasını talim maksadıyla Arefe günü irad ettiği Hutbenin hakiki manada bir hutbe olduğunu sözlerine eklemektedir.
Maamafih İmam-ı Şafi ve İmam-ı Ahmed İbn-i Hanbel bu hadis-i şerifle ihticac ederek Hac’da Bayram günü hutbe okumanın Sünnet olduğu hükmüne varmışlardır.
Bu husus ancak bir mezhep ve ictihad ayrılığı ifade eder. Yoksa üzerinde bulunduğumuz hutbenin tazammun ettiği hakikatlere gölge düşürecek hiçbir mahiyet ve hususiyet taşımaz.
Veda Hutbesinin Kütüb-i Sitte’den İbn-i Mace müstesna diğerlerinde ancak müteferrik olarak ve muhtelif bablarda dercolunduğunu görüyoruz. İbn-i Sa’d’ın Tabakat’ında da Hutbeden bir bölüm zikredilmiştir. Cahız da mezkur Hutbeyi hemen hemen meşhur olan metnine yakın bir tarzda kitabına almıştır.
Şu kadar var ki, rivayet senedini zikretmemiştir. Bu sebeple biz burada Hutbenin metnini en uzun ve ihatalı şekli ile rivayet eden İbn-i Hişam’ın kitabından tercüme etmeyi uygun bulduk.
İbn-i İshak’ın Ebu Said el-Hudri’den (r.a) senedi ile rivayet ettiği hadis-i şerifin devamında;
“Sonra Resul-i Ekrem (s.a.v) Haccına devam etti, müminlere Hacca dair vazîfeleri ve Haccın Sünnetlerini öğretti. Hamd ve senayı müteakip içinde çok şeyler beyan ettiği Hutbesine başladı ve dedi ki:
Ey insanlar….
Ey insanlar….
Tebliğ ettim mi?
Ey insanlar…
Ey insanlar…
Ey insanlar…
Ey insanlar…
Ey insanlar…
Sözümü iyi dinleyin ve iyi anlayın. Hepiniz biliyorsunuz ki Müslümanlar birbirinin kardeşidirler. Gönül hoşnutluğu ile vermedikçe hiçbir kimseye kardeşinin malını almak helal olmaz. Nefislerinize zulmetmeyiniz.
Ey Rabbim, tebliğ edebildim mi?
Kaynak: Orhan Karmış (Din İşleri Yüksek Kurulu Raportörü) / Diyanet İlmi Dergisi / Haziran 1970 / bkz: 151-154
(1-Necm Süresi 4)