Bekar bir insan, yalnız kendi mutluluğunu düşünebilir, fakat evli olan kimse ise, kendi mutluluğu ile birlikte eşini de düşünmelidir.
Eşler arasında daima eşitlik olmalı, ne kadın ne de erkek, yalnız diğerinin kendisine uymasını istememeli, paylaşılan hayat gibi, bir birine uymakta aynı şekilde paylaşılmalıdır.
Çalışma hayatı; günün bir çok saatlerinde eşleri birbirinden ayırabilir, fakat ondan sonraki vakitlerini hep birlikte geçirmeli, zevk ve eğlencelerinde beraber olmalıdır.
Evlilikte özlenen saadet / mutluluk, kendiliğinden meydana gelmez, eşlerin gönül birliğiyle gösterecekleri dikkat ve ihtimamla gelişir, meydana gelir bakımsızlık ve ihmal vücudu nasıl çökertir, hayatiyeti kaybettirirse, yuvada saadete içli bir alaka ve ihtimam gösterilmezse, o da söner, hayatiyetini kaybeder.
Onun için aile yuvası kuran erkek ve kadın birbirini sevip, saymalı, birbirini her şeyden değerli ve üstün tutmalıdır.
Yuvada erkek ve kadın birbirinin dilinden anlamalı. Kalp, ruh ve dilleri aynı heceleri söylemeli, birbiriyle anlaşmalı, bir birine sonsuz bir inançla bağlanmalıdır. Çünkü mutluluk yalnız karşılıklı bir sevginin bulunduğu yuvada barınır.
Yuvada, erkek ve kadın hep birbiriyle oyalanmalı. Erkek eşini hiçbir zaman ihmal etmemeli, ona hep şefkat ve merhametle taşan içli bir sevgi sunmalıdır. Kadın da kocasını daima çılgın bir aşık gibi sevip sarmalı, koca, ruhunda bir sevgili diye yaşamalıdır.
Yuvada: Erkek ve kadın aşk hakkını bilmeli ve bunu ödemelidir. Bu zevk payı yalnız saadeti değil yuvanın ismetini de korur.
Yuvada erkek ve kadın birbirinin zevk ve yaşayışına uymalı. Bilhassa kadının uysal oluşu ona mutluluk kapılarını açar. Kadın bir su gibi olmalı, kocasının hayat kabına döküldüğü zaman bu su kabın şeklini tamamıyla almalıdır.
Yuvada, erkek ve kadın yalnız kendi zevk ve ihtiraslarına uyarak hareket etmemelidir. Bu yolda her ikisi hislerinden az çok feragat göstermeli ve bunu isteyerek seve seve yapmalıdır.
Yuva, hep güler yüz, tatlı söz, nezaket ve incelikle saadet ve selametini, feyz-u bereketini devam ettirir.