İlgi ve yardıma en çok ihtiyaç duyan diğer bir engelli grubunu da görme engellilerin oluşturduğuna inanıyoruz. “Görme yetersizliğinden çok ağır derecede etkilenen ve mutlaka kabartma alfabeye ihtiyaç duyan” kişiler olarak tanımlanan görme engelli bireylere, dinin, din eğitimi ve öğretiminin katkısı nasıl olacaktır?
Bilindiği üzere, bu durumdaki engelli bireyler, doğuştan görmeyen, ya da sonradan görme yeteneğini yitirmiş olmakla birbirinden farklılık arz ederler. Yine onlardan çok az dahi olsa görenlerin, hiç görmeyenlere oranla avantajları vardır. Dolayısıyla, görme engellilerle ilgili olarak, bireye yönelik kişisel bir din eğitimi ve öğretiminden bahsedilebilir.
Az gören birisi için görsel (visual) anlamda birtakım materyal ve teknolojik araçlardan faydalanılabildiği gibi, hiç görme kabiliyeti olmayan kişiler içinde sadece işitsel (audio) anlamda materyal ve teknolojik imkanlara başvurulmalıdır.
Her halukarda, yapılacak çalışmalarla, sahip olduğu karanlık dünyasında, engelli bireyler için anlatılacak dini nitelikli bir takım anekdotlar, onların hayata bağlanmasında ve hayatı kabullenip sevmelerinde yardımcı olabilir.
Sözgelimi, evladı Yusuf’u kaybettiği için üzüntüsünden gözlerine perde inen ve böylece bir süre göremez duruma gelen peygamber Hz. Yakub’un başından geçenler, görme engelliler için ilgi çekici bir tarihi vakadır. Onun, bir mucize eseri olarak tekrar görmeye başlaması da engelli kişiler için ümitlerini kaybetmemeleri açısından bir motivasyon sağlayabilir.
Yine asr-ı saadet döneminde yaşayan ve gözleri görmeyen Abdullah b. Ümmi Mektum, hakkında Allah Teala’nın ayet indirdiği değerli bir kimsedir. Adı geçen kişinin, Kur’an’da anlatılan olayından bahsedilerek, -engeli de olsa- insanın Allah katında, “değerli” olduğu vurgulanabilir. Böylece, bu durumdaki kişilerin kendilerine olan sevgileri, hayatı bu şekliyle de olsa kabullenmeleri mümkün olabilir.
Yine bu kişiler, diğer iman esasları çerçevesinde, ahirete ve kadere iman ile ilgili, sağlıklı ve yeterli bilgiler aktarılabilir, ses kasetleri vasıtasıyla, inanç ve ibadetler konusunda bilgilendirilebilir. İnançlarının ve yapabildikleri kadarıyla ibadetlerinin, yine bunun yanında dinledikleri Kur’an-1 Kerim’in, ilahilerin ve dini nitelikli müzik eserlerinin, onların kendilerini daha güçlü hissetmelerine katkıda bulunacağını söyleyebiliriz
Sürekli Hastalığı Olanlar: Sürekli bakım ve tedavi gerektiren hastalıklar nedeniyle eğitim-öğretim çalışmalarında özel tedbirlere ihtiyaç gösteren kimseler” olarak tanımlanan bu grup içinde çeşitli hastalıklara sahip kişiler yer almaktadır. Kanaatimizce, en çok manevi desteğe ihtiyaç duyan engel gruplarından biri de sürekli hastalığı olanlardır. Zira onlardan bir kısmı bu hastalıklarından dolayı acı da çekmektedirler.
Bu sebeple, onların, içinde bulundukları durumu unutturacak, maddi ve manevi acılarını hafifletecek morale ve dayanma gücüne şiddetle muhtaç olduklarını söyleyebiliriz. İşte bu bağlamda dinin, iman ve duanın onlara. önemli katkısı olacaktır. Bir peygamber olan ve uzun süren hastalığından dolayı tüm mal varlığını ve yakınlarını kaybeden ancak, bitmez tükenmez sabrıyla şöhret bulan Hz Eyyub’un başından geçenler, bu durumdaki hastalara anlatılabilir.
Kur’an-ı Kerim’de ondan bahseden ayetlerde, Hz Eyyub’un sabrına karşılık olarak, yeniden sağlığına ve zenginliğe kavuşması, bu durumdaki hastalar için bir ümit ışığı olabilir. Yine Hz. Muhammed’in gerek hastalar için, gerekse hastalığı esnasında sabırlı olanlar için verdiği müjdeler de sürekli hastalıkların pençesinde kıvrananlar için bir teselli kaynağıdır. Özellik le yatalak durumdaki hastaların, Kur’an-ı Kerim, dua ve dini nitelikli müzik eserleri dinletilerek ruhlarında bir rahatlık ve huzur sağlamak mümkün olabilir.
Bu konuda da ilahiyatçılar ile eğitimciler ve psikologlar el ele vererek, böylesi hastalıklara tutulan kimselerin iman ve ibadetler yönüyle bilgilenmesi ve desteklenmesi sağlanmalı, böylece kendilerini daha iyi hissetmelerine katkıda bulunulmalıdır.
Yıllar önce, Dr. Alexis Carrel, kliniğinde, yaptığı çalışmalar ve incelemeler sonucunda, Allah’a inancı olan ve dua edenlerin, diğerlerine nazaran hastalıkları daha kolay yendiklerini ifade ederken. günümüzde de tedavisi zor ya da imkansız birçok hastalık türünde, kişinin Allah’a ve kadere olan inancı ve duası sayesinde, şifa bularak sağlığına kavuştuğunu görmekteyiz.
Yine bu tür hastalıklar sebebiyle engeli durumda olanlara görsel-işitsel (audio-visual) anlamda materyal ve teknolojik araçlar vasıtasıyla dini bilgilerin verilebileceğini de sözlerimize eklemek istiyoruz.
İşitme ve Konuşma Özrü Olanlar: Bu iki özür grubunu aynı başlık altında ele almamızın sebebi, birbiriyle olan bağlantısıdır. Zira işitme engeli olanların önemli bir bölümü aynı zamanda konuşma yönüyle de engelli durumdadırlar. Toplumda “sağır-dilsiz” olarak bilinen bu özür grubuna mensup bireylerin engellilik hallerinin oldukça çeşitlilik arz ettiği söylenebilir. Bu durumda, ağır işitenle hiç işitmeyen; kelimelerinde telaffuz bozukluğu olanla hiç konuşamayan elbette bir değildir.
Dolayısıyla, bu gruba mensup bireylere de kişisel durumlarına uygun olan şekliyle din eğitimi verilmelidir. Elimizdeki veriler, ülkemizdeki özel eğitime muhtaç en kalabalık grubun “konuşma engelliler” olduğunu ortaya koymaktadır. Gerek işitme, gerekse konuşma engeli olanların din eğitiminde kullanılacak materyal ve teknolojik araçlar daha ziyade visual (görsel) nitelikli olmalıdır. Bunun yanında dramatizasyon metodu ile olayların aktarılması da mümkün olabilir.
Yine parmak alfabesi aracılığıyla da dini bilgilerin aktarılması söz konusudur. Uzmanlar, işitme engelli çocukların eğitimlerine ne kadar erken yaşta başlanırsa o derece başarılı olunacağı kanaatindedirler. İşitme ve konuşma engeli olanlar içinde engel düzeyi düşük olanlara, kısacası az da olsa işitebilen ve konuşabilenlere, tarihteki birçok şahsiyetin de bu durumda olduğundan söz edilebilir.
Örneğin, bir peygamber olan Hz. Musa, filozof Aristoteles, devlet başkanları Winston ve Churcill bir konuşma özrü olan kekemelikten yana sıkıntı çekmişlerdir. Buna rağmen, onların bu durumları, başarılı olmalarına herhangi bir engel teşkil etmemiştir.
İşitme ve/veya konuşma yönüyle engelli olanların, diğer akranları ve yakınlarıyla birlikte, dini nitelikli toplantılara katılmaları, onların sosyalleşmesi açısından önemlidir.
Unutulmamalıdır ki Allah Teala, hiç kimseyi gücünün yetmediği konuda sorumlu tutmamaktadır. Dolayısıyla bu durumdaki engelli bireyler -her ne kadar sözle açıklamakta güçlük çekseler de- yaratılıştan beraberlerinde getirdikleri iman duygusunu bir biçimde ifade etmek isteyeceklerdir.
İşte bu bağlamda, onların bilemedikleri ya da ifade edemedikleri konularda sorumlu olmadıkları düşünülerek onlara daha hoşgörülü ve anlayışlı bir şekilde yaklaşılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, -bir önceki konuda belirttiğimiz üzere, sağır ve dilsize laf anlatmak, sevgili Peygamberimiz (s.a.v) tarafından, karşılığı sadece Allah’tan beklenen ve iyi, güzel bir davranış biçimi olan, “sadaka” sıfatı ile vasıflandırılmıştı.
Zihinsel Özellikleri Yönünden: Zihinsel engelli çocuklar için maalesef fazla bir şey söyleyemiyoruz. Bu durumdaki engelli bireylerin, zeka düzeylerinin yetersiz oluşu, onların idrak ve algılama kapasitelerini oldukça sınırlı hale getirmektedir. Akli fonksiyonlarının yetersiz oluşu, onları dini anlamda sorumluluğunu da ortadan kaldırmaktadır.
“Eğitilebilir”, “öğretilebilir” ve “klinik bakıma muhtaç” şeklinde bölümleri olan zihinsel engelli çocukların kendilerinden ziyade anne-babalarının ilgiye, desteğe ve bilgilendirilmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu durumdaki çocuklara sahip olan anne babaların, çocuklarını kabullenme düzeyi yükseldikçe, onların eğitim-öğretimlerine gösterilen özen de artmaktadır.
Ebeveynlerin kabul düzeylerinin arttırılması için kader inancının, yeterli ve sağlıklı bir şekilde işlenmesi, dünya hayatının bir sınav yeri olduğundan bahseden ayetlerin hatırlatılması ve sorumluluk sahibi olmayan bu çocuklara; ilginin, şefkatin ve hizmetin, mutlaka Allah tarafından ödüllendirileceğinin ifade edilmesi, onlar açısından son derece faydalı olacaktır diyebiliriz.
Sonuç: Her toplumda var olan engelli çocuk ların, ancak bizzat onlara yönelik çalışmalarla sorunları çözülebilir. Bugüne kadar yapılan çalışmaların yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunun sebeplerini tartışmakla da vakit kaybedilmemelidir.
Ancak biz, özellikle engeli çocukların din eğitimi-öğretimi ihtiyacının son derece önem arz ettiğini ve bunun önemsenmesinin, onların problemlerinin çözümünde vazgeçilemez bir konuma sahip olduğunu ifade etmek istiyoruz.
İslam dininin insana ve çocuklara verdiği değer açıktır. engelli bireylerle ilgilenmenin dini ve milli kültürümüz içinde de önemli bir yeri vardır. Bütün mesele, engeli olan kişilere el uzatmak ve onların din eğitimi-öğretimi bakımından ihtiyaçlarını belirleyecek çalışmalara imkan ve first vermektir.
Dinin insan için vazgeçilemez öneme sahip olduğunun artık kesin bit biçimde anlaşıldığı günümüzde, yaşama sevincini yitiren engeli bireylere, hayatın yaşanabilir olduğunu telkin eden, ahiret ve cennet hayatı inancıyla teselli sağlayan manevi güçten onları mahrum bırakamayız.
Modern psikoloji verileriyle desteklenen bir din eğitimi ve öğretiminin engelli kişilerin hayata bakış açılarında pek çok yönde olumlu gelişmeler sağlayacağını söyleyebiliriz. Bunun için de ilahiyatçılarla psikolog ve eğitimcilerin el ele vererek birlikte çalışmalar yapmasının elzem olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Kaynak: Prof. Dr. M. Emin Ay / Aile Rehberi / Yeni Dünya Dergisi / bkz: 195-198