Kainatın işleyişinde her şeyin yerli yerinde olması, küçükten büyüğe bütün varlığın birbirinin var oluşunu destekleyecek bir düzen içinde sistemi devam ettirmesi Rabbimizin Hafiz isminin tecellisi iledir.
Bu denge sayesinde varlık aleminde birbirine zıt gibi görünen şeyler birbirinin varlığına hizmet eden vasıtalar olur. Ne zaman ki denge bozulur o zaman varlık birbirini yok etmeye başlar. (O’nun kurduğu bu mükemmel sistemi bozma kapasitesi sadece insanda vardır (Rum 41)
Hafiz neyi muhafaza eder?
Canlıların hayatiyetini sürdürmek için muhtaç olduğu bütün içgüdü ve reflekslerin daha dünya ya gelirken hazır olarak verilmesi Allah’ın bir ikramıdır. Bu isme fiziki varlığımızın korunması için muhtaç olduğumuz gibi kalbimizi şüphe ve vesveselerden, aklımızı sapma ve yanılmalardan, gidişatımızı bozulma ve tefessühten korumak için de muhtacız.
Hayatımızın, ailemizin, vatan ve devletimizin, mal ve mülkümüzün her türlü tehditten (Yusuf 64), Allah kelamının tahrif ve tebdilden muhafaza edilmesi (Hicr 9) hep bu isimledir.
Allah’ın korumadığını kimse koruyamaz; O’nun koruduğuna da kimse ilişemez (Yunus 107) İnsan bütün mahlukat içinde kendisini bekleyen tehlikeleri önceden düşünebilen tek varlık olduğundan güvenlik ihtiyacını da en şiddetle hisseden varlıktır.
Asıl koruyanın Allah olduğunu; O korumadığı zaman hiçbir korumanın kar etmeyeceğini bilmek bizi O’nun kapısından başka yerlerde korunma arayarak boynumuzu onlara teslim etmekten korur. Allah’ın himayesine girmek şahsiyet ve haysiyetimizi korumanın yegâne yoludur.
İç dünyamıza yerleştirdiği vicdan ve yegane sağlam bilgi kaynağımız olan vahiyle bizi her türlü sapmadan koruyan da (Tarık 4) Allah’tır. Rabbimizin ilk insandan itibaren bizi hiç vahiysiz bırakmamış olmasının hikmeti de budur:
İyi ve kötüyü ayırt etmede elimizden tutup nefsin şiddetli baskısını dengeleyecek bir kutsal bilgiyle donatarak bu mücadelede bizi yalnız bırakmamak! Fakat bir kul yine de bu yardımı reddeder ve tek başına yol almak isterse ona da yapılacak bir şey yok tur. Çünkü bu hayatta kimse kimseye günahlardan zorla uzak tutacak şekilde bekçilik yapmakla görevlendirilmemiştir (Nisa 80; Şura 48)
Buna mukabil yönünü Allah Teala’ya çevirip bu yolda istikamet sahibi olanlar Hafiz isminin doğrudan tecelli edip adeta bu isimle anılan kişiler olurlar. (Kaf 32)
İnsanlığın her konudaki birikiminin korunarak aktarılması da bu sıfatın tecellisi iledir.
Fahreddin Razi bu ismin kişiyi manevi tehlikelerden koruduğuna dikkat çekerek nice bilim ve düşünce adamının basit şüphelerin sevkiyle hakikatten uzak kaldığını ifade etmiş, dolayısıyla insanlığın iyilik, güzellik ve doğruluk namına sahip olduğu paha biçilmez mirasın Hafiz isminin tecellisinin bir ürünü olduğunu vurgulamıştır.
Çünkü hakikatin korunması hem onun doğru bir şekil de kavranmasını, hem cesurca ve akıllıca müdafaa edilmesini hem de sağlam bir şekilde aktarılmasını içerir. Bu da ancak her türlü zayıflıktan korunmuş sağlam bir akıl ve karakterle olacak bir iştir.
Bu ismin Kur’an-ı Kerim’de geçtiği üç ayetin (Hud, 57; Yusuf 64; Sebe 21) iniş zamanının da Mekke döneminin en şiddetli yıllarına rastlaması bize bu isme en çok ne zaman sarılmamız gerektiğini öğretir: Kendimizi en güçsüz ve düşmanlarımızı da en muktedir hissettiğimiz zaman…
Çünkü hıfz, beladan, yok oluştan, dağılıp gitmekten korumayı ifade ettiği gibi hiçbir şeyi gözden kaçırmadan; küçük büyük, gizli açık her şeye vakıf olup kaydını tutmayı da kapsar. Bu bakımdan ahirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafiz isminin yakından alakası vardır.
Hafiz isminin bu anlamının bilincinde olanlar niyetlerine varıncaya kadar her davranışlarının kaydedilip muhafaza edildiğini bilirler. Bu da onları farkındalık ve öz disiplin kazandıracak bir bilinç düzeyine yükseltir.
Hafiz tecelli ettiğinde İbn Arabi’ye göre de kişi hem kendini murakabe altında tutmak hem de kendine emanet edilenleri koruyup kollamak için bu ismin tecellisine muhtaçtır. Bu ismin tecelli ettiği kişiler öncelikle Allah’ın ihsan ettiği muhafaza vasıtalarını iyi kullanırlar.
Hayatlarını, akıl ve beden sağlıklarını, dinlerini, aile fertlerini, mal ve mülklerini her türlü tehdide karşı iyi muhafaza ederler. Sadece kendilerinin değil, ilahi takdir gereği ellerinin altına verilmiş olanların hak ve hukukunu, izzet ve şereflerini de itinayla korurlar.
İnsanoğlunun kendi varlıklarını koruma içgüdüsünün kendinden alt seviyedekilere zarar vermeye yol açabileceğini bilir; herkesin hakkını kendisininki gibi kutsal bilirler. Bu ismin tecellileri ile ahlaklanan insan aynı zamanda yaptığı iyilik ve kötülüklerin bir zerresinin bile kaybolmayıp günün birinde önüne çıkacağına kesin olarak inanır.
Bu nedenle de iyilikleri çoğaltıp, kötülüklerden sakınmaya çalışır. (Hac 41) Bu hedefe ulaşmak için göstereceğimiz çabada ilahi rehberimiz olan;
Birkaç örnek olması açısından şu ayetlere bakmanızı önerir, bu konuda daha titiz bir çalışmayı sizlerin özeninize bırakırız. (Bakara 27, 237; Nisa 34; Müminun 5, 9; Mearic 34; Tevbe 112; Ahzab 35; Nur 30, 31; Maide 89; Tahrim 6; Haşr 9…)
Kaynak: Fatma Bayram / Diyanet Aylık Dergisi / Ocak 2017 / bkz: 44-45