Duasına Allah tarafından icabet edilmesini isteyen kimselerin, her şeyden önce kalplerini Allah’tan gayrısından boşaltmaları ve bütün zamanlarını onun zikri ile doldurmaları gerekir. Öyle ki, Hak’tan başka hiçbir şeyi dilinde anmamalı ki, bu şekilde matlubuna ulaşsın ve Cenab-ı Hak tarafından da duasına lutuf ve keremi ile icabet edilsin (1)”
Şayet tüm yalvarmalarınıza, yakarmalarınıza, ibadetlerinizi zamanında ve şartlarına uygun yapmanıza, haramlardan uzak durmanıza, şüpheli mevzulara mümkün mertebe yaklaşmamanıza, anne-babanın duasını almanıza, zalimin zulmüne karşı durup mazlumun yanında olmanıza;
Haksızlık yapmaktan çekinip aleyhinize bile olsa doğru söylemekten çekinmemenize, aza kanaat edip Allah’ın hakkında takdir etmiş olduğu rızka Allah’ım rızık verende sensin kesende sensin demenize, başınıza gelen her türlü hastalık, bela ve sıkıntılara Allah’ım senden gelen başım gözüm üstüne demenize rağmen eğer duanız yine kabul olmuyorsa;
Yüce Allah’ın şu buyruğu aklınıza gelsin: “Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Olur ki sevip arzu ettiğiniz bir şey sizin için şerli olur. Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz (2)”.
Nitekim sizin ısrarla istediğiniz bir şey sizin için şer olabilir, şer sandığınız bir şeyde hayır olabilir. Bunu da ancak “Gaybın anahtarları (3)” elinde bulunan “Allah bilir, siz bilemezsiniz (4)”. Nitekim yüce Allah sizin ısrarla istediğiniz duaya icabet etmeyerek aslında belkide kuluna iyilik ve lütuf da bulunuyor ancak bizim gibi aklı kıt, basireti kapalı olanların bunu anlaması yada düşünmesi belki çok zordur belkide bir o kadar uzak bir ihtimaldir.
Israrla dua edeceksen eğer bunu dünyevi çıkarlar için değilde, ebedi hayatı ilgilendiren konularda ısrarla dua et. Nitekim kıldığımız namazlarda her son oturuşun akabinde Salli ve Barik’ten sonra okumuş olduğumuz iki Rabbena duası buna örnektir. Nitekim bu iki Rabbena duasında: Yüce Allah’tan dünyada ve ahirette iyilik istemeni, anneni, babanı ve tüm müminlerin bağışlanmasını istemektesin.
Ancak bir diğer husus da şudur ki senin ısrarla istediğin duaya Allah bir süre icabet etmeyebilir ancak senin bu ısrarından dolayı yüce Allah’ın sana şöyle bir hitap da bulunması durumunda ne yapacaksınız
Kulum ben sana değil, sen sana ediyorsun. Ben senin duanı kabul etmeyerek sana iyilik yapıyordum ama madem istiyorsun sen bilirsin. Çünkü “Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez (5)”.
İşte bu noktadan sonra o ısrarla istediğin duaya bir icabet olursa eğer, kabul olunan duanın senin için bir fitne olmasından, bir imtihan olmasından, bir tuzak olmasından korkulur ki Allah cümlemizi böyle bir fitneye düşmekten, böyle imtihana tabi olmaktan korusun. Nitekim geçmişte yaşamış kavimler peygamberlere hitaben:
Yüce Allah bize bir mucize indirsin, bize gökten sofra indirsin vs vs isteklerde ısrar etmişler ve bu ısrarları kendileri için bir fitne olmuştur.
Nitekim yüce Allah bu kıssayı Kur’an-ı Kerim de şöyle anlatmaktadır:
“Bir vakit de havariler: “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi? dediler. O da: “Eğer mümin iseniz Allah’tan korkun da edebi aşmayın!” diye cevap verdi. “Biz” dediler, “istiyoruz ki ondan yiyelim, gönlümüz rahatlasın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve ona şahitlik edenlerden olalım.
Meryem’in oğlu İsa:
“Ey büyük Rabbimiz! Ey yüce Allah! Bize gökten bir sofra indir ki bizim hem evvelimiz, hem ahirimiz (yani ümmetimizin tamamı) için o gün bir bayram olsun ve Sen’den bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, zira rızık verenlerin en hayırlısı Sen’sin!” dedi (6)” ve “Allah buyurdu ki: “Ben onu yukarıdan size indiririm, fakat bundan sonra her kim nankörlük edip kafir olursa, onu dünyada hiç kimseye yapmayacağım derecede cezalandırırım (7)” şeklinde cevap verdi.
Allah ettiğimiz her duaya icabet edecek olsaydı, kendi helakımızı kendimiz istemiş olurduk ki, bunu ama nadir ama sık sık yapıyoruz. ama bilerek ama bilmeyerek.
Nitekim insan her ne kadar öfke anında sakin olması gerekse de hiddetlendiği zaman gerek kendisine, gerekse malına-mülküne, kendi evladına ettiği beddualar kabul olacak olsaydı ve her ettiğimiz dua kabul olacak olsaydı o zaman hayat çekilmez olurdu.
Nitekim yüce Allah “Ve insan hayrı istediği gibi şerri de ister (8)” buyurmaktadır. Nitekim Resulüllah (s.a.v):
Kendinize de, mallarınızın aleyhine de beddua etmeyiniz. Çünkü olur ki yüce Allah’tan duaları kabul ettiği, duaların işitildiği ana denk düşebilirsiniz buyurarak kullarını ikaz etmektedir. Ancak lütfu keremiyle kullarına acıyaraktan hamd olsun ki gaflete düştüğümüz anlardaki dualarımıza icabet etmiyor. Hamd olsun alemlerin Rabbine, Hamd olsun alemlerin Sahibine ve Yaratıcısına.
Son hususta şudur ki;
Birisi canınızı yaktığı zaman, haksızlık ettiği zaman yada buğzettiğiniz bir kişinin gıyabında beddua etmeyiniz. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v): Müslüman bir kimse gıyabında kardeşine dua ettiği vakit bir melek: Amin, sana da onun gibisi olsun der buyurarak bundan men etmiştir.
Sonuçta sende bir beşersin ve insansın. sütten çıkmış ak kaşık olmayacağın gibi seninde hataların, kusurların ve haksızlık yaptığın, adaletsizce davranışın kişi yada kişiler olacaktır. Şayet senin gıyabında ettiğin bedduaların kabul olmasını istiyorsan, senin için beddua edenlerde aynı şekilde dualarının kabul olmasını istiyordur. Madalyonun bir yüzüne değil iki yüzüne bakın. Başkasının gözündeki kılı göreceğine kendi gözünüzdeki deveyi görün.
Şayet yüce Allah her iki beddua edene de kullarım tamam ikinizin duasına da icabet ediyorum şeklinde bir hitapta bulunacak olursa o zaman ne yapacaksınız?
Senin beddua ettiğin kişide gitti, sana beddua eden kişinin duası da kabul olduğu için sende gittin. Bu yüzden başkasının kötülüğünü istemekten vazgeç ki kötülüğe düşmeyesin, kötülük görmeyesin. Allah Teala o ağzı size birbirine beddua edin diye değil dua, zikir ve hayr konuşun diye verdi
(1-Ceylani İlim Araştırma Ve Yayma Merkezi / Geylani Tefsiri / C:1 / bkz: 302) (2-Bakara Süresi 216) (3-En’am Süresi 59) (4-Al’i İmran Süresi 66) (5-Nisa Süresi 40) (6-Maide Süresi 112-114) (7-Maide Süresi 115) (8-İsra Süresi 11)