Dinimiz bize, insanın saygınlığını ve hukukunu ihlal edici, toplumun yapısını sarsıcı mahiyette olmadıkça hata ve kusurları müsamaha ile karşılamayı telkin ediyor.
Kur’an-ı Kerim’de müsamaha kelimesi geçmiyorsa da o bizi, “af” ve onunla birlikte zikredilen “safh” kelimeleri, “hilim”, “silm”, “sabır”, “sulh”, “lin” (yumuşaklık) gibi kavramlarıyla müsamahaya davet ediyor.
Kur’an-ı Kerim’in beyanı mahiyetindeki uygulamalarıyla, müsamahanın ne denli önemli olduğunu ise bize Hz Peygamber öğretiyor. Mesela;
Uhud Savaşında bazı sahabilerin emre itaatsizliği, Müslümanların yenilgiye uğramasına sebep olmuştu. O, bu hatalarından pişman olan söz konusu sahabileri affetmiş, kendilerine yumuşak davranıp dua etmişti. (Al-i İmran 159)
Onun (s.a.v) bu tavrı sayesinde onlar bir daha böyle hata yapmamaya gayret etmişler; sonraki savaşlar da Hz Peygamber’in emirlerine titizlikle uymuşlardı. Hatta Hz Peygamber’in bu tavrı sonucunda birçok kimsenin Müslüman olduğu da ifade edilmektedir.
Hz Peygamber müsamahasıyla göçebe hayatı yaşamaları hasebiyle yerleşik hayatın kurallara vakıf olmayan bedevilerin hayatını değiştiriyordu. Mesela;
Günün birinde ashabıyla mescitte otururken, kalkıp mescidin bir köşesine bevletmeye başlayan bedeviyi hatırlayalım. İnsanlar ona bağırarak mani olmaya çalışırken Hz Peygamber, Bevlini kesmeyin, onu bırakın diye insanları engellemiş, bedevi işini bitirince, onu yanına çağırıp söyle demişti;
Bedevilerin dinin hakikatlerini benimseyip kabullenmeleri, yerleşik hayat sürenlere göre oldukça zor oluyordu. Ancak Efendimizin müsamahalı davranışları sayesinde bir kismı dirense de, önemli bir kısmı İslamla müşerref olup samimi Müslümanlar haline gelmişti.
Tıpkı diğer insanlar gibi o da aile hayatında bazı sorunlarla karşılaşıyordu. Hz. Aişe, Hz. Safiyye’nin gönderdiği yemekten dolay kıskançlık duygusuna kapılarak yemek kabını yere atıp kırdığında Allah Resulü yerdeki tabak kırıklarını ve dökülmüş yemekleri toplamış ve “Anneniz kıskandı, anneniz kıskandı demekle yetinmişti. Çünkü;
Müsamahanın olmadığı bir aile hayatında eşler, kendi aralarındaki mizaç farklılıkları bilecek basit sorunlara yenik düşebiliyorlar. Böylece haklı olduğunu ispatlama güdüsü, huzurlu bir yuva arzusunu bertaraf ediyor..
Ümmetin umudu çocukları da eğitiyordu Hz. Peygamber müsamahası ile Hurma ağaçlarını taşlayan Rafi adındaki yaramaz çocuğa “Hurma aaçlarını neden taşlıyorsun yavrucuğum?” diye sormuştu “Aç idim Ya Resulullah! Yemek için cevabını alınca “Bir daha ağaçlan taşlama yavrum. Ama istersen ağaçların altına düşenlerden alıp yiyebilirsin demiş ve sonra başını okşayarak;
Şefkatli peygamber, çocuğun davranışının sebebini öğrenmiş, sonra da kendisine alternatif bir yol göstermişti.
Bu sorumluluğa riayetsizliğimizin, bizleri büyük bir vebale sürüklediğinden şüphe yoktur. Bizler, kız torunu Ümame’yi omuzuna alıp mescide gelen Hz. Peygamber’in ümmetiyiz. Onlara camiyi yasaklamak veya camiden onları soğutmak, bu peygamberi çizgiden ne kadar uzak olduğumuzun göstergesinden başka bir şey değildir
Netice olarak Hz. Peygamber “Müsamaha et ki müsamaha göresin buyuruyor O halde Rabbimizin müsamahasına nail olabilmek için müsamahayı düstur-ı hayat edinmeye ne dersiniz?
Kaynak: Abdülkadir Erkut (Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı) / Diyanet Aile Dergisi / Temmuz 2017 / bkz: 26-27