ref: refs/heads/v3.0
DOLAR
28,8960
EURO
31,4606
ALTIN
1.923,44
BIST
8.026,27
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
11°C
İstanbul
11°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Az Bulutlu
13°C
Salı Hafif Yağmurlu
13°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
14°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
9°C

Çocuklara Allah’ı Anlatmak

Çocuklara Allah’ı Anlatmak
22 Eylül 2023 18:11
19

Çocukta Allah Duygusunun Varlığı: Din duygusu, kökleri ve kaynakları itibariyle insan fıtratına bağlı deruni bir heyecan ve duygudur. Antropolojik araştırmalar, insanoğlunun hiçbir devirde dinsiz yaşamadığını, hak veya batıl mutlaka bir dine sahip olduğunu ortaya koymuştur. Dolayısıyla bu duygunun insan yavrusu olan çocukta da bulunması gayet tabiidir.

Çocukta, kendiliğinden, içten gelen dini bir duygunun var olduğu ve çocuğun kalıtım bakımından dine meyyal (religious) sayıldığı bugün psikolojik bir realitedir. Son zamanlarda yapılan din psikolojisi araştırmaları da, çocuğun ruhen dine yabancı olmadığını, bilakis onun da kendine göre bir dini inanca sahip olduğunu ispatlamıştır. Aynı şekilde pedagojik tecrübeler de çocukta büyük bir dini potansiyelin varlığını ortaya koymuştur.

Batılı Pedagoglara Göre Çocukta Din Duygusunun Varlığı ve Niteliği

Batıda yapılan araştırmalarda, pedagog filozof J. Rousseau’nun, “çocuğun dine karşı yabancı olduğu, dolayısıyla ona dini bilgiler verilmesinin yanlış ola- cağı ve ancak 12-13 yaşlarından sonra, çocuk isterse eğer ona dinden bahsetmek gerektiği” şeklindeki görüşünün etkilerini görmek mümkündür. Nitekim bu görüşün bir uzantısı ülkemizde de varlığını hissettirmiş ve yıllarca öğretmen okullarında okutulan ve daha ziyade batılı pedagogların eserlerinden tercüme edilen çocuk psikolojisi kaynaklarında ya çocuktaki din duygusundan hiç bahsedilmemiş ya da pek az söz edilerek böylesine önemli bir konu geçiştirilmiştir.

Ancak son zamanlarda bazı batılı psikologlar, tarafsız ve önyargıdan uzak bir şekilde yaptıkları araştırmalar sonucunda, dinin çocuğun ruhuna seslendiği ve onun ruhsal yapısına tamamen uygun bir nitelik arz ettiği görüşünde birleşmişlerdir. Şimdi bu psikologlardan bazılarının görüşlerine yer vereceğiz

  • C. G. Jung, insanda tabii olarak bir dini faaliyetin var olduğuna inanmakta ve şöyle demektedir. “İnsanın ruh sağlığı ve kararlılığı, içgüdülerinin olduğu kadar bu doğal dinsel işlevinin de (tabii olan dini faaliyetinin) uygun bir biçimde ifade edilmesine bağlıdır.
  • H. Remplein de, çocuğun ruhuna dini eğilim ve duyguların yerleştirildiği ve büyük bir ihtimalle her çocuğun Tanrı’ya inanmak için hazır durumda olduğu kanaatindedir.
  • Yine Remplein “Her şeyden büyük ve her şeyi yaratıp kendi istediği gibi idare eden bir Tanrı düşüncesi, çocuğun ruhi ve manevi gelişmesine tamamen uygundur” demekte ve bu görüşünü şu ifadelerle daha belirgin bir şekilde vurgulamaktadır.

Dini inancın tohumları hiç şüphesiz insanın ruhunda ve benliğinde bulunmaktadır. Nasıl insanlık daha ilkel basamakta iken bir dini tasavvur ve duygulara sahip idiyse, o zamandan bu zamana kadar çocuğun ruhi ve manevi gelişmesi nesillerden nesillere sürüp gelen bir gelişmenin devamıdır

  • Gemelli ise, çocuktaki dini duyguyu insiyaki bir temayül olarak görmekte ve dört yaşından küçüklerde bile öğrenme ve taklitten ayrı bir dini tutumun varlığına inanmaktadır. O, “Hürmet etme ve baş eğme tutumları, çevre tesiriyle açıklansa dahi, bu insiyaki (içten gelen) bir temayülün sonucudur” demektedir

Bu düşüncede olan diğer batılı pedagoglann ortak düşüncesine göre çocuğun dini inancında içten gelen, tabii, içgüdüsel ve duygusal bağlanma temayülü rol oynamaktadır. Onların, doğal dinsel işlev; dini eğilim ve duygu, dini inanç tohumları; insiyaki temayül, dini potansiyel adını verdikleri kavramları, İslam inancındaki fıtrat prensibiyle bütünleştirmek mümkündür.

Batılı psikolog ve pedagogların birçok araştırmalar sonucunda ulaştıkları bu sonucu yüzyıllar önce İslam Peygamberi fıtrat kavramıyla ortaya koymuştu. Şimdi bu konuya değinmek istiyoruz.

Kur’an ve Hadislerde İnsanda Din Duygusu

  • Kur’an-ı Kerim’de, “Yüzünü doğru din olan İslam’a, insanların fıtratına uygun olan dine çevir (Rum 45)” buyrularak, insanın dini kabullenmeye yetenekli bir tarzda yaratıldığına işaret edilmiştir.
  • Yine Kur’an’da, Hz. İbrahim (a.s)’ın içten gelen bir kuvvetin tesirinde kalarak hakiki olan ilahi kudreti aramaya çalıştığından, düşünce ve muhakemelerden sonra, gökleri, yeri yaratan, sonra da onları emri altına alan tek varlık olan Allah’ı nasıl bulduğundan bahsedilir Hz. İbrahim’i buna sevk eden, yaratılışındaki din duygusundan başka bir şey değildir. Çünkü Allah, insan fıtratına kendisini araştırıp ibadet etme temayülü ihsan etmiştir
  • Diğer bir ayette de bu hususa dikkat çekilerek söyle buyrulmuştur “Rabbin insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demiş ve buna kendilerini şahid tutmuştu. Onlar da “Evet şahidiz” demişlerdi

Elmalılı M. Hamdi Yazır yukarıda ilk olarak zikrettiğimiz ayetin tefsirinde “İnsanın, insan ruh ve zekasının aslı, fıtratı, hakkı tanımak ve hak yaratandan başkasına kul olmamak içindir. Her ferdin ruhuna bir hak duygusu ve Allah’ı bilme gücü yerleştirilmiştir. Ruh insana, Allah’ı duyması, O’na uyması, kendini ve Allah’ı tanıması ve itaat etmesi için verilmiştir” demektedir.

Ayrıca Yazır, bu duygunun tesiriyle, başları sıkıştığı zaman en azılı kafirlerin bile derinden derine, Yaradan’a karşı bir iltica hissi duyduklarını da eklemektedir. Nitekim konuyla ilgili bir ayette söyle buyrulmaktadır:

  • “Sizi karada ve denizde yürüten Allah’tır. Bulunduğunuz gemi içindekileri güzel bir rüzgarla götürürken yolcular neşelenirler, bir fırtına çıkıp onları her taraftan dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını sandıklarında ise, Allah’ın dinine sarılarak: “Bizi bu tehlikeden kurtarırsan andolsun ki şükredenlerden oluruz” diye O’na yalvarırlar.” (Yunus, 12)

Burada Hz. Peygamber’in fıtrat kavramını konu alan hadislerinden bir kez daha bahsetmek istiyoruz. Hadis kaynaklarında değişik varyantlarla rivayet edilen bu hadislerin ortak manasını şu şekilde bütünleştirmek mümkündür.

  • “Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma çağına kadar devam eder. Zira ebeveyni onu Hristiyan, Yahudi, mecusi yapar. Eğer anne-babası Müslüman iseler çocuk da Müslüman olur.”

Bu ifadeler aynı zamanda inancın teşekkülünde rol oynayan iç ve dış faktörleri de açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Hadislerde geçen fıtrat kelimesi, lügatta, “Allah’ın, mahlukatı, kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hal üzere yaratması” anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak fıtrat, insanın doğuştan, tabii olarak Allah’a inanmaya yetenekli ve dini inancı kabullenmeye elverişli bir yaratılışta olduğu anlamına gelmektedir. Zira çocuk, iyiliğe ve doğruluğa elverişli olduğu gibi, kötülüğe ve yanlışa inanmaya da yetenekli bir yaratılışa sahiptir

Çocuk ruhen, zihni ve manevi değişimlere uğrar. Bu iyiden kötüye doğru gelişebileceği gibi, kötüden iyiye ve hayra doğru da gelişebilir. İşte burada, çevrenin çocuk üzerindeki müspet veya menfi tesiri söz konusudur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) de, fıtrat ile ilgili hadislerinin hepsinde, “…..sonra ana-babası onu Hristiyan, yahudi veya mecusi yapar, eğer ana-babası Müslüman iseler çocuk da Müslüman olur” buyurarak burada en önemli faktörün, çocuğa en yakın çevresini oluşturan ana-baba olduğuna dikkat çekmektedir.

Gazali, ruhun yaratılışı itibariyle gerçekleri kabullenmeye yetenekli olduğuna ve Allah’ı bulup kavrayacak gücün de onda bulunduğuna inanmaktadır. Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz ki, çocuk dine yabancı değildir. Aksine onun içinde dine karşı bir eğilim vardır ve çocuk inanmaya yeteneklidir. Şüphelenmeden itiraz etmeden bütün anlatılanlara inanır. Yeter ki bu ihtiyacı anne-babası tarafından sağlıklı bir şekilde karşılansın.

Kaynak: Prof. Dr. M. Emin Ay / Aile Rehberi / Yeni Dünya Dergisi / bkz: 199-202

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.