Bilindiği üzere, Allah’ı bilmek, tanımak, kalp ile tasdik, dil ile ikrar, İslam akidesinde, bir kişinin mümin olmasının ilk ve vazgeçilmez şartıdır. Ne var ki, insanların, ancak beş duyu organıyla algılayabildikleri varlıklar hakkında bilgi sahibi olabilmeleri ve bu özelliğin çocuklar için de geçerli olması, mücerred bir kavram olan Allah’a iman öğretiminde bir zorluğa sebebiyet vermektedir.
Ancak, bu zorluğa rağmen, iman öğretiminin ihmal edilemeyeceği de bir gerçektir. Pedagog Rousseau‘nun, bu konudaki görüşü ise dikkate şayandır:
Her şeyin bir yaratıcısı ve idare edicisi olduğuna inanmanın, bu yaşlardaki çocukların psikolojik yapılarına da uygun olduğunu söyleyebiliriz.
Her şeyden önce, çocuk, düşünmeden, şüphelenmeden ve itiraz etmeden inanmaya hazır olduğundan, söylenenlere içtenlikle inanmaktadır Buna sadece dilin kabul edip inanışı değil, aynı zamanda ruhun da kabulü ve inanışı gözüyle bakılmaktadır. Zira çocuk, inanmakla kendini güçlenmiş ve Allah’a yakınlaşmış hissetmektedir.
Bu yaşlardaki çocukların kolay inandıkları, kendilerine anlatılanları, olduğu gibi kabul ettikleri bilinmektedir. Büyüklere sorduğu sorular, onun öğrenme merakını ve olumlu yaklaşımını gösterir. Anlatılanları dinlemeye ve kabul etmeye hazır olduğundan, ona, doğru ve anlaşılır bilgiler vermek gerekir.
Allah’ın yüceliği, çocuğun sevdiği her şeyi O’nun yarattığı, iyiliklerin ve güzelliklerin sahibi olduğu anlatılarak iman öğretimine başlanabilir. Çocuğun, bebekliğinden itibaren duymuş olduğu;
gibi dualar, çocuğun Allah hakkında merak ettiği sorular sormasına zemin hazırlamaktadır. İşte, bu soru sorma çağında,
a ▬ Allah Sevgisi Esas Olmalıdır: Çocuklara her zaman ve her hususta sevgi ile davranılması İslami prensiplerden biridir. Kur’an-ı Kerim’de baba-oğul ilişkisini içeren ayetlere bakıldığında, her defasında, babanın oğula hitap tarzının, “Yavrucuğum Oğulcuğum” şeklinde olduğu görülecektir.” Aynı özellik hadislerde de göze çarpmakta ve Hz Peygamber’in (sav), bütün çocuklara karşı, “Yavrucuğum” şeklinde sevgi ve şefkat ifadesiyle hitap ettiği görülmektedir.
İslam eğitimcilerinden İmam Gazali, Feridüddin Attar ve Keykavus da, çocuklara yönelik yazmış oldukları müstakil eserlerde, nasihatlerine;
Yıllar sonra Rousseau’da da aynı hitap şeklini görmekteyiz. “Emil” adlı eserinde o da, “Azizim Emil / Sevgili Emil Sevgili çocuğum Emil” gibi ifadeler kullanmaktadır. Bütün bu örnekler çocuğa sevgiyle hitap etmenin, önce ona sevgiyle yaklaşarak gönlünü kazanmanın gereğine işaret etmektedir.
İnanç duygusunun temeline bakıldığında, iki esas duygu görülecektir. Allah sevgisi ve Allah korkusu. Bu duygular aynı zamanda ibadete yönelten faktörlerdir. Ancak bizim için söz konusu olan, henüz ibadet ile mükellef olmayan çocukta bu iki duygunun nasıl etki bıraktıklarıdır.
Yerli yersiz yapılan Allah korkusu telkinlerinin çocuk ruhunda birtakım olumsuz sonuçlara yol açtığı belirlenmiştir. Bu nedenle, denilebilir ki, ilk yaşlardan itibaren başlatılması gereken iman esasları öğretiminde Allah sevgisi esas olmalıdır. Zira, henüz mücerret kavramların, suç ve cezanın, günahın ne demek olduğunu kavrayamayan küçük yaştaki çocukların, hayatlarında önemli bir rol oynayan korku duygusunun, “Allah korkusu” şekline dönüştürülmesi ve ebeveynin bundan faydalanma yoluna gitmeleri yanlış bir tutumdur.
Daha önemlisi, çocuğun ilk eğitimcisi olan anne babaların, çocuğun herhangi bir hatalı hareketini gördüklerinde;
vb. ifadelerle vazgeçirmeye çalışmaları, çocuğun ruh sağlığı ve gelecek hayatı için son derece zararlıdır.
Her şeyden önce, çocuğa Allah Teala’yı sadece, “cezalandıran, azap veren biri” olarak tanıtmak, İslam akidesine ve eğitim ilkelerine ters düşmektedir. Çünkü, Allah Teala’nın, “Celal” (zalimleri kahreden, kötüleri cezalandıran) sıfatları yanında, pek çok “Cemal” (kullarını seven, koruyan) sıfatları da vardır.
Gerçekte kullarını çok seven ve “sayılamayacak” kadar nimetler veren” Allah Teala’yı, çocuğun henüz işlenmemiş, temiz ve saf zihninde, “kızan, azap veren, cezalandıran” biri olarak şekillendirmenin hiçbir doğru tarafı yoktur.
Şurası unutulmamalıdır ki;
Çocuk ruhunu Allah korkusuyla disipline etmek, belki -bir müddet için- mümkündür ama bu, kalıcı olmadığı gibi, birtakım zararlı sonuçlar da doğuracaktır. Oysa, çocukların disipline edilmesinde başvurulacak en tutarlı ve sağlıklı metot Allah sevgisine dayalı bir öğretimdir.
Öte yandan, insandaki duyguları ve bunların nasıl geliştiğini inceleyen psikanaliz de insanda en temel duygunun sevgi ve bağlanma duygusu olduğunu ileri sürmektedir. Gerçekte iman, ümit ve korku duygularını bir arada ihtiva eden bir kavramdır.
Kur’an-ı Kerim’de, müminlerin vasıfları anlatılırken, onların hem Allah’ın rahmetini ümit ettiklerinden hem de azabından korktuklarından bahsedilmektedir. Nitekim iman duygusu, sevgi ve korkudan kaynaklanarak, sonradan ümit, bağlanma ve hayranlık duygularına dönüşmektedir.
Duygusal gelişmenin, zihinsel gelişmeden önce olduğunu tespit eden psikologlar, her şeyden önce, çocuğun kalbini kazanarak ondaki güven, ümit ve bağlanma duygularını geliştirmenin gerekli olduğunu ortaya koymuşlardır.
Bu nedenle, özellikle 3-8 yaşları arasında verilecek din eğitiminde, Allah’a iman öğretimi söz konusu olduğunda çocuklara Allah sevgisine dayalı bir öğretim metodu tercih edilmeli, Allah korkusu, ancak vicdan gelişiminin başladığı 8-10 yaşlarından sonra bahse konu olmalıdır.
Öte yandan, lise öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada da gerek öğretmenler, gerekse öğrencilerin, çocukluk yıllarında ailede gerçekleştirilen din eğitimi-öğretiminde, Allah korkusundan ziyade, Allah sevgisinin esas olması gerektiği hususunda görüş birliği içinde oldukları tespit edilmiştir.
İki örnek aktarmak istiyoruz.
Eğitim-öğretimde kolaydan zora doğru, azar azar, derece derece ilerlemenin önemi tartışılmaz. Bu metodun Kur’an ve Sünnette de yeterli derecede örnekleri vardır. Bu itibarla, Allah hakkında sorular sormaya başladığı devreden itibaren kısa ve doğru bilgiler, çocuğun anlayabileceği cümlelerle verilmelidir. Bunu yaparken, ona soru sorma imkanı da tanınmalıdır. Verilecek cevapların sade, sıkıntısız, laubalilikten uzak, ciddi, kısa ve tereddüde meydan vermeyecek şekilde olmasına dikkat edilmelidir.
“Herkese derecesine göre davranılmasını emreden Hz. Peygamber, ayrıca, “İnsanlara anlayabilecekleri seviyede konuşunuz” tavsiyesinde bulunmaktadır. Öte yandan, her hususta prensip olarak kabul edilebilecek, “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” hadisinin de, iman esaslarının öğretiminde göz önünde tutulması gerekir.
Allah’a iman öğretiminde tedricilik prensibine örnek olması bakımından Sehl b. Abdullah et-Tüsteri’nin bir hatırasını nakledebiliriz. Ünlü mutasavvıf şöyle anlatır:
Rousseau’nun, “Hareketlerinde, düşüncelerinde, fazilet işlemelerinde, hatta eğlenceleri arasında, Halik’ı daima şahit bulundurmalarına, sırf Allah’ı sevdiklerinden dolayı, iyiliği gösterişsiz yapmalarına, ileride zararları ödeneceğinden, fenalığa şikayet etmeden dayanmalarına, huzuruna çıktıkları vakit, gönül rahatlığı ile görünebilmek için her günkü yaşayışlarında, Allah’ı göz önünde bulundurmalarına alıştırınız ifadeleriyle ana babalara yaptığı tavsiyeleri, Sehl et- Tüsteri’nin dayısının, tedrici bir şekilde uyguladığını ve bunda da başarılı olduğunu görmekteyiz.
Kolaydan zor olana doğru bir yol izleyeceğimize göre, dil gelişimine paralel olarak, öncelikle çocuğa, “Allah” kelimesi, İslam’ın tevhid inancını içeren “Kelime-i Tevhid” ve “Kelime-i Şehadet”i, bunun yanında “İslam’ın Şartları” ile “iman edilmesi gereken” hususları belirleyen “Amentü” metnini ezberletmekle, iman esasları öğretimine başlanabilir.
Konuşmaya başladıktan itibaren, kendilerine öğretilen kelimeleri ezberlemede çocuklar için herhangi bir zorluk yoktur. Onlar yakınlarının ilgisini çekmek için bol bol konuştukları bu devrede, dini nitelikli kelime ve cümleleri, duaları, zevkle tekrarlayıp duracaklardır. Nitekim günümüzde Anadolu’da halen devam etmekte olan “soru-cevaplı öğretimin faydalı olduğunu pek çok yetişkin ifade etmektedir.
Öte yandan, Hz. Peygamber’in konuşmaya başlayan çocuklara, birtakım dini nitelikli cümleler ve ayetler ezberlettiğine dair rivayetler de göz önüne alındığında, çocuğun dil gelişimiyle birlikte konuşmaya başladığı çağdan itibaren dini eğitimin de gündeme gelebileceği, Allah’a iman hususunda çeşitli telkinlerin de bu dönemden itibaren başlatılabileceği sonucuna ulaşılabilir.
Bu bağlamda, Hz. Peygamber’in, fıtratla ilgili hadislerinden birinde “. Çocuğun bu (fıtrat) hali konuşma çağına kadar devam eder. Sonra artık ebeveyni onu Yahudi, Hristiyan veya mecusileştirir” ifadesini” zikretmemiz, dil gelişimiyle birlikte, din eğitiminin de başlatılmasının önemini ortaya koyacaktır. 3-4 yaşındaki çocuk, hem Hz. Peygamber’in sünnetine, hem de pedagojik realiteye uygundur
Önce egosantrizm kavramını kısaca açıklamak icap etmektedir.
Egosantrizm;
Anne-babasının, yalnız kendisiyle ilgilenmesini bekler ve bu yüzden, yeni doğan kardeşini kıskanır, onu istemez. Yine bu duygunun tesiriyle çocuk, her şeyin ona hizmet için yaratıldığına ve her şeyin bir gayesi olduğuna inanır.
İşte, bu duygularla yüklü çocuğa, etrafında gördüğü tüm varlıkların ona faydalı olması amacıyla Allah tarafından yaratıldığı, anlatılmalıdır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’deki ayetler çocuğun dikkatini çekecektir.
Bunun yanında, Allah’ın, yarattığı varlıkları sevdiğinden, özellikle çocukları daha çok sevip, onları, melekleri vasıtasıyla kötülüklerden koruduğundan bahsedilmelidir. Bu şekilde yapılan açıklamalar, çocuğun egosantrik duygularına hitap ettiği için, onun oldukça hoşuna gidecektir.
Ayrıca, Allah’ın, insana çeşitli güzelliklerde “sayılamayacak” kadar nimetler sunduğu, yanlış davranışları hemen cezalandırmayıp, tevbe edilmesi için zaman tanıdığı, iyi ve beğenilen davranışlara kat kat mükafatlar verdiği ve O’nun bizim Yüce Rabbimiz olduğu da anlatılmalıdır.”
Bu arada cennet motifi de uygun bir şekilde kullanılabilir. Çocuğun arzu ettiği her şeyin, cennette Allah tarafından onlara verileceği ve bu dünyada güzel davranışlarda bulunanların cennette çeşitli mükafatlara kavuşacağı da anlatılabilir.
Çocukça isteklerinin yerine getirilmesi arzusunda olan çocuk için dua da önemli bir sığınaktır Dua etmekle o, bir bakıma rahatlamakta ve huzur bulmaktadır. Zaman zaman çocuklar, gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine bakmaksızın “Allah’ım bana…. ver” diyebildikleri gibi, zaman içinde dua anlayışlarında aşağıdaki örnekte olduğu gibi gelişmeler de olabilmektedir.
Görüldüğü üzere, çocuk, duayı egosantrik arzuları için bir “vasıta” olarak görmektedir. Ancak burada önemli olan, çocuğun her konuda ve her isteğinde. Allah’a yönelmesini sağlamaktır. Bu nedenle, anne-babalar, çocuğa her zaman için, Allah’a dua etmesini tavsiye etmeli ve ezberleyeceği kısa duaları ona öğretmelidirler.
Böylece çocuk, küçük yaştan itibaren dualar ile Allah’a yönelip bağlandığı gibi, istek ve arzularını O’na büyük bir içtenlikle arze ttiği için ruhi yönden de huzur içinde olacaktır.
Uykudan önce çocuğa, “Allah’ım; Beni, annemi, babamı, kardeşlerimi ve bütün müminleri Sen koru” şeklinde dua etmesi tavsiye edilmeli ve böyle yaptığı takdirde, meleklerin onu sabaha kadar koruyacağı anlatılmalıdır. Bunun olumlu tesirleri çocukta kısa süre sonra görülecektir
Bu belirli bir dönemde başlar -ki biz bunun konuşma çağıyla beraber başlaması gerektiğinden bahsettik- ancak bu öğretim kısa sürede bitmez. Şöyle ki, çocuğun zihni gelişimi paralelinde, sorduğu sorulara almış olduğu cevaplar, onun inancında pekişmeye vesile olacaktır.
Bunun yanında, somut düşünceden soyut düşünceye ulaşmasıyla birlikte Allah tasavvurunda da değişmeler olacaktır. İşte, bütün bu sebeplerden dolayı öğretim sürecinin tüm çocukluk yılları süresince devam edeceğini ve ebeveynin bu konuda duyarlı davranması gerektiğini ifade etmeliyiz.
Okuma-yazma çağıyla birlikte. öğretilen duaların yazılması ve anlamlarının çocuk tarafından ezberlenmesi de Allah’a iman konusunda yeni bir dönemin başlangıcı demektir. Sözgelimi, İhlas Süresinin çocuk tarafından anlamıyla birlikte ezberlenmesi, onun Allah ile ilgili bilgilerine zenginlik kazandıracak Allah’ın görünmez oluşu, etrafımızda varlığına inandığımız, ancak göremediğimiz şeylerden örnek verilerek açıklanabilir.
Rüzgarı, kokuyu göremediğimiz halde bunları nasıl hissediyorsak Allah’ı da öylece içimizde hissedebileceğimizden bahsedilebilir.
İlkokul çocuklarının Allah inançlarının pekiştirilebilmesi için dikkat edilecek hususlardan biri de, onlara olumlu sözler ve örneklerle yaklaşılmaya çalışılmasıdır. Çocukları günahlarla, yasaklarla, cehennemle korkutmak yerine, onları olumlu ve yol gösterici bazı örneklerle aydınlatmak daha uygun olur.
Olumlu bir yaklaşımla Allah inancı pekiştirilmeli ve nihayet Allah’ı; gören, işiten, bilen bir varlık olduğu, bütün insanların ve çocukların her tür davranışlarını gördüğü ve bildiği tekrar hatırlatılarak onlara konuşmalarında ve davranışlarında dikkatli ve ölçülü olmaları gerektiği de ikaz edilmelidir.”
Öte yandan, yeri ve zamanı gelince Allah korkusundan da bahsedilebilir. Zira Allah korkusu, çocuğun kötülüklerden ve yanlışlardan uzak kalmasına yardımcı olacaktır. Allah’ın, hiç kimsenin göremeyeceği günahları ve yanlış davranışları da göreceğini, O’ndan hiçbir şeyin saklanamayacağını, bu nedenle, çocuklara hangi durumda olursa olsun kötülüğe meyletmemesi gerektiği anlatılmalıdır.
Bu noktada son olarak şunu ifade etmeliyiz ki, günümüzde TV kanallarında gösterimde olan çeşitli çizgi filmlerde “Tanrı” kavramı çeşitli tanrılar şeklinde, oldukça çarpık bir zihniyetle sunulmakta ve Müslüman çocuklarda sağlıklı bir Allah inancının teşekkülüne engel olunmaktadır. Bu konuda anne-babaların duyarlı olması, söz konusu yayınların Çocuk ruhunda yapacağı tahribatın önüne geçilmesi gerekmektedir.
Çocuklar ya bu für filmleri izlemekten alıkonulmalı, ya da animist düşünce ürünü olan ve çoktanrılı bir dünya görüşünü yansıtan bu filmlerin gerçekdışı olduğu çocuklara net ifadelerle anlatılmalıdır.
Egosantrizm ya da beniçincilik (benmerkezcilik) her şeyi kendine dayandırmak, kendine bağlamak, kendine indirgemek, her şeyde kendi görüş açısından hükümde bulunmak, her şeyde kendini esas almak ve kendi fikrini, mantığını ve duygusunu hareket noktası, örnek, ölçü ve merkez almak eğilimi olarak tanımlanır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Egosantrizm
Animizm ya da Canlandırmacılık (Latince: Anima, ruh, hayvan hayatının ilkesinden, Fransızca: Animisme), 1. Doğanın bir bütün olarak ve her varlığın teker teker maddi varlığının ötesinde bir de ruha sahip olduğunu kabul eden görüş. 2. Doğal olaylar, hayvanlar ya da doğada var olan başka nesnelere bir ruh izafe ederek bunlara tapınma temeline dayanan din anlayış https://tr.wikipedia.org/wiki/Animizm#:~:text=Animizm%20ya%20da%20Canland%C4%B1rmac%C4%B1l%C4%B1k%20(Latince,sahip%20oldu%C4%9Funu%20kabul%20eden%20g%C3%B6r%C3%BC%C5%9F.
Kaynak: Prof. Dr. M. Emin Ay / Aile Rehberi / Yeni Dünya Dergisi / bkz: 215-221