Ahzab Süresi 59. Ayetin Meali: Ey Peygamber ! hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dışarı çıkarlarken cilbablarını üzerlerine alsınlar. Böyle yapmaları, onların tanınmaları ve eziyet görmemeleri için en uygun bir tedbirdir. Allah çok bağışlayıcıdır çok merhametlidir
Ahzab Süresi 59. Ayetin Tefsiri: Yudnine, dena/yednu fiilinin if’al formundan muzardır.
Kök anlamı, bir şeyi bir şeye yaklaştırmak, örtüyü başına almak, baştan aşağıya sarkıtmak, salıvermek, uzatmak, örtmek anlamındadır.
İbn Mes’ud,Ubeyde, Hasan el-Basri, Sa’id b. Cubeyr ve tabiinden daha pek çoklarına göre cilbab; başörtüsünün üzerinden alınan rida, yani kadınlara özgü bol ve geniş dış elbisedir. Kurtubi’ye göre, cilbabın örfi anlamı; bedenin tamamını ya da büyük bir kısmını örten ve başörtüsünden daha büyük bir örtüdür.
Ayetteki hitap; istisnasız mümin kadınların hepsine yönelik olduğu için hüküm de mümin kadınların tamamını kapsamaktadır. Tanınmamak ve eziyet görmek evin içinde olmayacağına göre, ayette evin dışıyla ilgili ve tedbir amacını taşıyan sembolik bir örtüden, yani dış elbisesinden söz edildiği muhakkaktır. O halde denilebilir ki ;
İbn Kesir ve daha pek çok müfessirin naklettiğine göre, Medine’de Arap evlerinde tuvalet bulunmuyordu. Genellikle kadınlar geceleri ihtiyaçlarını gidermek için Menas adı verilen bir mevkiye giderleri. Münafıklar ve Allah’a karşı gelmekten sakınmayan facirler, gecenin karanlığından yararlanarak, kadınların geçeceği güzergahta gizlenir ve bazı kadınlara tacizde bulunurlardı.
Mümin kadınları diğerlerinden ayıran belli bir dış kıyafet olmadığı için, onlar da zaman zaman bu tür sataşmalara maruz kalabiliyorlardı. Sonra da bu ahlaksız kişiler ‘Onları tanımamıştık…! mazeretine sığınıyorlardı. İşte bu ayet, böyle bir ihtiyaca cevap vermek içindir (bkz:İbn Kesir,Tefsir,VI,471)
Cilbab; Mümin kadınlarla mümin olmayan kadınların birlikte yaşamakta oldukları karma bir toplumda; şayet mümin kadınlar, kimlik ve iffetli kişiliklerini diğerlerinden ayırt edici bir alamet taşımadıklarından dolayı, başka kadınlarla karıştırılarak eziyet görüyorlarsa, tanınmalarının sağlanması ve eziyet görmelerinin önlenmesi amacıyla bir alamet-i farika olmak üzere, üzerlerine farklı bir örtüyü almalıdırlar.
Cilbab kullanan kadın açısından fonksiyonu ve kendisine atfedilen misyon göz önünde bulundurularak bugün için denilebilir ki bu örtünün o dönemde giyilen cilbab olması da gerekmez; asli tesettürüne bürünmüş olması, örf ve örfe uygun olması şartıyla bir kadın dışarı çıkacağı zaman cilbabın görevini görecek başka bir giysi; söz gelimi Anadolu da farklı yörelerde kullanılmakta olan çar, atkı, bürük vb herhangi bir örtüyü de kullanabilir.
Hatta bugün daha ziyade öğrencilerin kullandıkları başörtüsü ve pardösü bu misyonu yerine getiriyor ve dışarıdan bakan kişi açısından, o kadının mümin kimlik ve iffetli kişiliğini yansıtıyorsa, gayet tabi olarak buna da cilbab demek mümkündür.
Farzedelim ki iffetli olmayan veya toplum tarafından kötü yolda olduğu kabul edilen bir kısım kadınlar, kendilerini bu kıyafet içerisinde arz etmeye başlamış ve bu durum da yaygın hale gelmişse, o zaman başörtüsü ve pardösü veya toplumun benimsediği ve örf haline getirdiği herhangi bir giysi cilbab olmaktan çıkmıştır. Bu durumda cilbab mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir.
Şu da bilinmeli ki;
Toplumdaki kadınların tamamı mümin ve iffetliyse, orada cilbaba gerek kalmamıştır asli tesettür (adabına uygun tesettür) yeterlidir. Çünkü toplumda diğer kadınlar dolayısıyla ayetteki tanınmama ve eziyet görme problemi söz konusu değildir.
Şayet medeni bir toplumda mümin kadınlarla gayr-i müslim kadınlar bir arada yaşıyor olmalarına rağmen, mümin kadınları diğerlerinden ayırt etmeyi gerektirecek bir durum söz konusu değilse; böylesi bir toplumda yaşamakta olan mümin kadınlar için de cilbaba gerek yoktur. Zira ayetin hükmü, dışarı çıkarken kadınların üzerlerine almaları tavsiye edilen cilbaba değil, illetine bağlıdır; şayet illet devam ediyorsa hüküm de devam edecektir; çünkü maslahat onu gerektirmektedir. İllet ortadan kalkınca, tedbire lüzum kalmaz.
Bu açıklamalara ve serdettiğimiz argümanlara dayanarak denebilir ki cilbab; asli bir örtü değil, kadınların ihtiyaç anında asli örtülerinin üzerine almaları gereken tanıtıcı bir simgedir (pardesü, ferace vb şeyler).
Kaynak: M. Zeki Duman / Beyanu’l-Hak / C:3 / bkz: 411-413