ref: refs/heads/v3.0
DOLAR
28,8960
EURO
31,4606
ALTIN
1.923,44
BIST
8.026,27
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Pazar Hafif Yağmurlu
10°C
Pazartesi Çok Bulutlu
13°C
Salı Çok Bulutlu
13°C
Çarşamba Yağmurlu
11°C

Beyyine Süresi Kur’an Yolu Meali ve Tefsiri

Beyyine Süresi Kur’an Yolu Meali ve Tefsiri
27 Ekim 2023 23:43
29

beyyine süresi diyanet tefsiri, kur’an yolu tefsiri diyanet, beyyine süresi hangi süreden sonra gelir, beyyine süresi kaçıncı süre, adn cenneti özellikleri ayeti, diyanet meali, beyyine süresi kaç ayet


Beyyine Süresi; Mushafta ki sıralamada doksan sekizinci, iniş sırasına göre yüzüncü süredir. Talak süresinden sonra, Haşr süresinden önce Medine’de inmiştir. Mekke’de indiğine dair rivayetler de vardır, ancak özellikle Buhari’de yer alan bir hadis Beyyine Süresinin Medine döneminde indiğini göstermektedir.

Beyyine Süresi; adını 1. ayette geçen ve “açık delil, kesin belge” anlamına gelen beyyine kelimesinden almıştır.

Sürenin Konusu: Hz. Muhammed’in (s.a.v) peygamberliği karşısında Ehl-i kitap ve müşriklerin inkarcı tutumları eleştirilmekte, özellikle Ehl-i kitabın, bu tutumlarıyla kendi dinlerinin özüne de aykırı davrandıkları, çünkü İslam’ın iman ve ibadete dair temel buyruklarıyla peygamberlik inancının o dinlerin asıllarında da bulunduğu bildirilmektedir. Süre kötülerle iyilerin ahiretteki durumlarını özetleyen açıklamalarla son bulmaktadır..

Beyyine Süresi Diyanet Meali

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla…

Beyyine Süresi 1-2: Ehli kitaptan ve müşriklerden hakkı inkar edenler, kendilerine açık kanıt, Allah tarafından gönderilen, tertemiz sayfaları okuyan bir elçi gelinceye kadar (bulundukları durumdan) ayrılacak değillerdir.

Beyyine Süresi 3: O sayfalarda dosdoğru hükümler yer almaktadır.

Beyyine Süresi 4: Ehl-i kitap ancak kendilerine o açık kanıt geldikten sonra ayrılığa düştüler.

Beyyine Süresi 5: Halbuki onlara, Allah’a kulluk etmeleri, hanifler olarak O’na yürekten inanıp boyun eğmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emredilmişti. Doğru din de işte budur.

Beyyine Süresi 6: Ehl-i kitaptan ve müşriklerden hakkı inkar edenler, içinde ebedi olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en kötüleri onlardır.

Beyyine Süresi 7: İman edip iyi işler yapanlara gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.

Beyyine Süresi 8: Onların rableri katındaki ödülleri, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı kalacakları adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu, rabbini sayıp O’ndan korkanlar içindir.

Beyyine Süresi Diyanet Tefsiri

1-3: Burada eleştiri konusu edilen Ehl-i kitaptan maksat;

  • Özellikle o dönemde Medine ve çevresinde yaşayan Yahudilerle Hıristiyanlar:
  • Müşriklerden maksat ise dönemin putperest Araplarıdır.

Her ne kadar burada Hz. Peygamber’in yakın çevresinde bulunan iki grup inkarcı zikredilmişse de hüküm geneldir, bütün insanlığı ilgilendirmektedir.

İlk ayet hakkında yapılan yorumları üç noktada özetlemek mümkündür:

a ▬ Müfessirlerin çoğunluğu bu ayeti. “Allah ve resulünü inkar eden Yahudiler. Hıristiyanlar ve putperestler, kendilerine açık kanıt yani peygamber gelinceye kadar içinde bulundukları inkarcılıktan ayrılıp ona son vermeyeceklerdir” şeklinde yorumlamışlardır.

b ▬ Diğer bir yorum da şöyledir: Allah Teala, Hz. Peygamber’in muhatapları olan Ehl-i kitap ile müşrikleri (yeni bir ilahi mesajın zamanı geldiği için) o mesajı göndermeden dünyadan ayırmayacaktır.

c ▬ Aynı ayet, söz konusu grupların, kendilerine elçi ve kanıt gelmedikçe, gönderilmedikçe cezalandırılmayacakları şeklinde de yorumlanmıştır

Bu son anlam ayetin bağlamına daha uygun görünmektedir. Yüce Allah, insanları iyiyi kötüden ayırt edecek yeteneklerle donatmış olmakla birlikte yine de, merhametinin bir sonucu olarak, açık kanıt göndermediği ve mesajının ulaşmadığı kimseleri yaptıklarından dolayı cezalandırmayacağını haber vermiştir.

Nitekim bu husus, “Biz bir resul göndermedikçe azap edecek değiliz (1)” mealindeki ayette daha açık bir şekilde ifade buyurulmuştur.

2. ayette, ilk ayette geçen kanıtın, tertemiz sayfaları okuyup Allah’ın emirlerini insanlara tebliğ etmek üzere Allah tarafından gönderilmiş olan Hz. Peygamber olduğu belirtilmiştir.

“Tertemiz sayfalar” ise Kur’an’ın sayfaları olup “tertemiz” nitelemesi, “yalan, nifak, şüphe, sapkınlık ve yanlışlık vb. kusurlardan arınmış sayfalar” anlamını ifade eder

3. ayet ise bu sayfalarda “kitaplar”, yani dosdoğru, hakkı batıldan ayıran ilahi ayetler ve hükümler bulunduğunu bildirmektedir. Kur’an-ı Kerim önceki kitapların hükümlerini içerdiği için de bu şekilde nitelendirilmiş olabilir.

4. ayet: Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu ayetteki “açık kanıttan maksat. getirdiği mesaj ve mucizelerle apaçık hak ve hakikat elçisi olan Hz. Peygamber’dir. Buna rağmen Ehl-i kitap onun hakkında ihtilafa düştüğü için kınanmıştır.

Müfessirler Hz. Peygamber gelinceye kadar Ehl-i kitabın son peygamberin geleceği hakkında fikir birliği içerisinde bulunduğunu. fakat Hz. Peygamber geldikten sonra bir kısmı ona inandığı, çoğu ise inkar ettiği için ayrılığa düştüklerini söylemişlerdir

5. ayet: “Allah’a yürekten inanıp itaat ederek” diye çevirdiğimiz ifadenin tam karşılığı, “dini yalnız Allah’a has kılarak” şeklindedir. Ancak bu ifadeyle “Allah’a gönülden inanıp tam bir dindarlık duygusuyla ve içtenlikle yalnız O’na kulluk etme” anlamı kastedildiği için böyle bir meal vermeyi tercih ettik.

Buna göre ibadetlerde şekil de vazgeçilmez olmakla beraber, ibadetin özü ve ruhu niyet ve ihlastır, tevhid inancı ve kulluk bilincidir. Hanif ismi Kur’an dilinde her şeyden önce tevhid inancını kapsar ve daha açık olarak; Şirk kuşkusu taşıyan her türlü sapkın görüşten uzaklasıp Allah’ın birliği inancına yönelen ve ihlaslı bir şekilde yalnız O’na kulluk eden anlamına gelir

İbadet teriminin genel anlamı içinde namaz ve zekat da bulunmakla birlikte, ayrıca zikredilmeleri, onların çok önemli ve değerli olduğunu göstermektedir. Gerek önceki kutsal kitapların aslında ve gerekse Kur’an’da insanlara sadece bir olan Allah’a ihlasla ibadet etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emredilmiştir.

Namaz Allah’a saygının, zekat ise insana şefkat ve sevginin en anlamlı ifadeleridir.

Bu sebeple, ayette belirtildiği gibi tevhid inancı ve “Allah’a gönülden saygı ve itaat” anlamındaki ihlasın yanında, namaz ve zekat da diğer ilahi dinlerin bozulmamış şeklinde mevcut idi. Ayetin son cümlesinde bu vecibelerin, ilahi vahye dayanan “dosdoğru din”in kendisi ve doğru yolda giden milletlerin dini olduğu vurgulanmıştır.

6-8. ayet: Bu sürenin indiği Medine ve çevresindeki Yahudiler ve Hıristiyanlar, son peygamber Hz. Muhammed’in risaleti hakkında bilgi sahibi oldukları halde, önceki ayetlerde “kanıt” olarak ifade edilen o hak peygamberi ve Kur’an’ı inkar ettikleri: putperestler ise ayrıca bir olan Allah’a ortak koştukları için halkın en kötüsü olarak nitelendirilmişlerdir. Onlara ibadet etmeleri ve namaz kılıp zekat vermelerinin emredilmesi İslam dinini kabul etmeye çağrıldıklarını ifade eder.

Sonuç olarak ayette, Hz. Peygamber geldikten ve tanıdıktan, hakkında yeterli bilgiye sahip olduktan sonra da ona iman etmeyenlerin ebedi olarak cehennemde kalacakları bildirilmiştir.

Buna karşılık 7. ayette, iman edip iyi işler yapanlar ki bunların başında namaz kılmak ve zekat vermek gelmektedir halkın en hayırısı olarak nitelendirilmiştir. 8. ayette ise müminlere dünyada yaptıkları iyi işlerin karşılığı olarak ahiret nimetlerinin en güzellerinden olan adn cennetlerinin verileceği, müminlerin bu cennetlerde ebedi olarak kalacakları haber verilmektedir.

Bunlardan daha iyisi ise yüce Allah’ın rızasını kazandıklarının müjdelenmiş olmasıdır. Dünyada Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakındıkları için Allah Teala onlardan razı olmuştur. Bir hadis-i kudsi de belirtildiği üzere onlara gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan aklına gelmemiş olan sonsuz nimetler verileceği için onlar Allah’a karşı hoşnutluk ve memnuniyet hissiyle dolacaklardır.

Sürenin sonunda ise bütün bu nimet ve lütufların, kendisini yaratan. büyütüp besleyen ve yaşaması için her türlü imkanı sağlayan yüce rabbine karşı “haşyet” içinde olan, yani O’nun ululuğu karşısında derin bir saygı ve korku duyan, bu duygularla ürperip heyecanlanan mümine sunulacağı bildirilmiştir.

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı / Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri / C: V / bkz: 661-666

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.