Yüce Allah, seçmiş olduğu peygamberler vasıtasıyla tarihin akışına müdahale etti. Pek çok kadın da peygamberler tarihinde önemli yerler ve görevler üstlendi.
Mısır kıralı Firavun, krallığına ortak olurlar korkusuyla kendi dönemindeki erkek çocukları öldürüyor, kız çocuklarına ise dokunmuyordu. O’nun korktuğu daha kundakta bir bebek olan Hz. Musa idi. Allah, Musa’nın annesine onu nasıl koruması gerektiğini vahyetti. Bu yolla bir peygamberin hamisi olarak bir kadını seçti.
Sürede anlatıldığına göre Hz. Musa yine bir peygamber olan Şuayip (a.s)’ın iki kızından birinin talebiyle onların yanında işçi olarak kaldı ve onunla evlendi. Hz. Musa için Şuayip (a.s) yanında geçirdiği on yıl daha sonraki zorlu yıllar in bir hazırlık oldu.
Hz. Şuayip bir baba olarak kızının taleplerine itibar etti ve son Peygamber Hz Muhammed (s.a.v)’e Kuran’ın indirildiği dönemde ise kız çocukları babaları için bir onur meselesi görüldü. Öyle ki bu yüzden onların öldürülmeleri bile söz konusu edildi:
✓ “Onlardan biri bir kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir! Onu öfkeli bir hal alır. Kendisine haber verilen bu kötü müjde yüzünden halktan gizlenir. Bu aşağılanmış durumda onu sahiplensin mi yoksa toprağa mı gömsün? (1)“
Bir kız çocuğuyla müjdelenmiş olmanın doğurduğu bu ruh hali bir nefretin ya da öfkenin eseri miydi? Yoksa bu çöküntünün, karamsarlığın kaynağı neydi? Bu travma sadece bir cinsiyet ayrımı mı idi yoksa bunun arkasındaki sosyal, siyasi, ekonomik, tarihi ve psikolojik pek çok yöne ve sebep de var mıydı?
Burada fark etmek gerekir ki söz konusu ayet, o dönemde kız bebekle müjdelenen bir babanın belki de toplumsal algı sebebiyle ruh ve zihin dünyasında maruz kaldığı dramatik bir sarsıntıyı tasvir eder
Acaba bu kız, Firavun gibi acımasız zalimlerin elinde bir ganimet mali mi olacak yoksa cariye adı altında köle pazarlarında mi satılacaktı? Buna karşın çocuğu toprağa gömmekle muhtemel dramatik son önlenemez miydi?
Zihnin arka planındaki niyet ne olursa olsun böyle bir düşünce hiçbir zaman masum bir çocuğun ölümü için gerekçe olamazdı. Bunun için Kuran muhataplarının kulaklarını çınlatarak, beyinleri sarsarak bu vehameti seslice sorguladı:
✓ Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun hangi günahtan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda (2)
Bu zulmün bir mazereti ve izahı yoktu! Sonuçta katiller hak ettikleri cezaya çarptırılacaklardı
Kur’an inzal edildiği ilk muhataplarından da öncelikle bu vahşete karşı durmalarını emretti: Geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.
İslam dini öncelikle bütün insanların olduğu gibi kız çocuklarının da yaşama hakkını güvence altına aldı. Kadınlara evlilikte eşit taraf olarak evlenme özgürlüğü getirdi. Mirasta hak sahibi kıldı. Özgür bir birey olarak mal ve mülk edinme hakkını teslim etti
Bir baba olarak cinsiyetinden dolayı evladından utanmanın söz konusu olamayacağını vurguladı. Babaların kızlarına karşı deruni duygularını öne çıkardı. Fıtrat yalan söylemez! Her baba kızını sever.
Hz Peygamber (s.a.v) kızı Fatıma için “Fatima benden bir parçadır” buyurmakla fıtratının sesine kulak verdi Evlatlarını sevgisiyle özdeşleştirdi. Bununla birlikte onları bir birey olma sorumluluğuyla baş başa bıraktı. Babası peygamber de olsa her kimse emeğinin eseridir.
✓ “İnsan için ancak kendi emeği / çabası vardır (3)“.
Bu ayet, kişinin özgüvenle sorumluluk üstlenmesini, bir başkası yoluyla değil kendi ameliyle kendisini ispat etmesinin esas olduğunu vurgular.
Öncelikli olan kızlarımız için de eğitim ve öğrenimde fırsat eşitliği ve imkanı sağlanmasıdır. Okumaktan mahrum bırakıldıkları için nice kızımız değer ve kabiliyetlerini ortaya koyamadan kaybolup gittiler, fende, sanatta, edebiyatta, sağlık ve sosyal bilimlerde çağa mühür vurabilecek nice kadınlar bu mahrumiyet yüzünden hiç tanınmadılar!
Bunun vebali Cahiliye adetleri ile eş değil mi?
Kaynak: Dr: Süleyman Okumuş (Diyanet İşleri Yüksek kurulu Uzmanı) / Diyanet Aile Dergisi / Haziran 2016 / bkz: 12-13
(1-Nahl Süresi 58-59) (2-Tekvir Süresi 8-9) (3-Necm Süresi 39)