Arzuladığı şeyleri yemeyen kişiye iki büyük afet arız olur ki bunlar arzuladığı şeyleri yemekten çok daha tehlikelidir
Birincisi: Kişinin arzulamış olduğu bazı şeyleri terk edememesi, kendisinin onları arzuladığının bilinmemesini istemesi ve onların kimsenin olmadığı bir yerde yemesidir. Bu gizli şirktir. Böyle bir duruma müptela olan kişinin yapması gereken, arzuladığı şeyi herkesin görebileceği bir yerde yemesidir. Böyle yapması o arzusunu terk etmekle yapacağı mücahede yerine geçmiş olur.
Marifet ehli, bunun tam zıddını yaparlardı. Onlardan biri arzu duyduğu yiyeceği satın alır ve onu yemediği halde sırf zahit olduğunu gizlemek için evinin bir köşesine asardı. İşte bu, zıddını göstermekle yapılmış olan zühd içinde zühd halidir ve sıddıkların amelidir. Çünkü bunu yapan kişi nefsine sabrı iki kere yudumlatmıştır ki ikinci yudumu daha acıdır
İkincisi: Kişinin arzuladığı şeyi terk eden biri olarak meşhur olmayı istemesidir. Bu kişi, zayıf bir arzu olan yeme arzusuna muhalefet edip ondan daha kötü olan şöhret ve makam arzusuna itaat etmiş olur. Söz konusu arzu gizli olan bir arzudur ve onu kırıp üstesinden gelmek, birincinin üstesinden gelmekten daha önemlidir. Çünkü yeme arzusunu terk eden kişi, akrepten yılana kaçan adam örneğinde olduğu gibi riyaya düşer. O halde böyle bir kimse arzulamış olduğu yiyeceği yesin. Bu onun için daha iyi olur.
Ebu Süleyman ed-Darani şöyle söylüyor:
Sana arzu duyduğun bir şey takdim edildiği zaman ondan bir miktar al ve nefsine bütün istediğini verme! Böyle yaparsan arzu duyduğun şeyden yedirmekle nefsinin arzusunu gidermiş ve fazlasını vermediğinden zevkini bozup yediğini ona zehir etmiş olursun
Kaynak: İbnü’l-Cevzi / Minhacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C: I / bkz: 618-619