A’raf Süresi 173. Ayet Meali: Veya “Daha önce babalarımız ortak koşmuşlar, bizse onlardan sonra gelen bir kuşağız. Batıla yönlendirenler yüzünden şimdi Sen bizi helak mı edeceksin” demeyesiniz diye yaptı.
A’raf Süresi 174. Ayet Meali: Biz, belki dönerler diye ayetleri böyle açık açık dile getirmekteyiz.
A’raf Süresi 172-173-174. Ayet Tefsiri: Tefsir İslam kültüründe, genellikle “Kalu Bela” ya da “elest bezmi” olarak adlandırılan Allah ile kul arasındaki ilk sözleşme, bu ayette söz konusu edilen sözleşmedir. Fakat kaynaklarda ve halk kültüründe yaygın olan malumat, burada anlatılandan çok farklıdır.
Meselâ, tasavvuf erbabına göre, her şeyden önce Allah vardı. Allah Teala, önce kendi nurundan Hz Muhammed’in ruhunu, onun ruhundan da bütün insanların ruhlarını yarattı. Böylece varlık dünyasında gökler ve yer yaratılmadan önce ruhlar alemi vücuda getirildi. O nedenle Hz Muhammed, Adem de dahil bütün insanların ruh cihetinden atasıdır.
Daha sonra Allah, dünyaya gelecek olan bütün insanların ruhlarına topluca hitap etti.
Bu anlatımda muhatap ve hitabın zamanı, ayette verilen bilgiyle aynı değildir. Çünkü söz konusu ayetteki bu akt-i fitri/sözleşme ya da ahit, her insanın yaratılma süreçlerinin üçüncü safhasının hemen başında ve babanın belinden alınan tohumda/sperm gerçekleştirilmiştir.
Hz Peygamber, “Allah, Adem’in sulbünden zerreler/tohum gibiyken çıkardı ve yaratıcılarının Allah olduğuna kendilerini şahit tuttu” hadisiyle, ayetteki açıklamaya yakın bir ifade kullanmıştır. Fakat ayette “Adem oğullarının sulblerinden…” denilirken, hadiste “Adem’in sulbünden…” denilmiştir…
Meşhur müfessirlerimizden Elmalılı Hamdi Yazır derki: “Bu akit emri, kavli, kelami mahiyette bir misak değil, bir kuvve-i marifetin tekvin-ü tekevvünü manasına bir akdi fiili demektir”
Bizce de ayette sembolik bir ifade ile anlatılan bu akit, bir karakter olarak insanın spermine/genine yerleştirilen fıtri yaratılışla ilgili bir olgudur, sözlü ya da yazılı bir akit değildir. Her insanda, Allah’ın özel bir nuru ve hidayeti olan bu olgunun vücuda gelişini, insanın yaratılışına veya tabiattaki olgu ve olaylara kıyasla anlamak mümkündür.
Mesela bir gül fidanı, dışarıdan bakan göz için kuru ve dikenli bir çalıdır. Onun tabiatını gören ya da bilenler bilir ki o çalıya rengi, kokusu, zarif ve nadide yapısı ile müstesna güzellikte gül açma kabiliyeti konulmuştur. Bu dikenli bitki hava, su, toprak, ısı ve ışıktan oluşan gelişme ortamını bulduğunda, neşv-ü nema bulacak ve bütün o nadide güzellikleriyle insanı büyüleyen gül açacaktır. Tıpkı bir kayısı çekirdeğinde kayısı ağacı ve meyvesinin potansiyel olarak mevcut olması gibi.
Kaynak: M. Zeki Duman / Beyanu’l-Hak / C: 1 / bkz: 352-353