Ebu Abdillah el-Hâris b. Esed’e: “Yüce Allah’ın, kulunu sevdiğinin göstergesi nedir?” denildi.
Ebu Abdillah soruyu sorana: “Senin araştırman sonucu ulaştığın şey nedir?” diye sorunca;
Adam şöyle karşılık verdi: “Yüce Allah şöyle buyurur: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Al-i İmran Süresi 31. ayet)” ( Buradan kulun Yüce Allah’a olan sevgisinin göstergesinin, Resulünün izinden gitmek olduğunu öğrendim.
Ancak: “Allah da sizi sevsin” buyurulmaktadır. Peki, Yüce Allah’ın, kulunu sevdiğinin göstergesi nedir?”
Bunun üzerine Ebu Abdillah şöyle dedi: “Çoğu kişinin aklına gelmeyen bir şeyi sordun. Yüce Allah, kulunu sevdiği zaman bütün işlerinde onu yönlendirir. Bu şekilde de kulun bütün işleri hiçbir kesintiye uğramadan ve herhangi bir engelle karşılaşmadan olması gerektiği gibi yolunda gider.
Çünkü bunları üzerine alan Yüce Allah’ın bizzat kendisidir. Böylesi bir kulun müsamaha üzerine kurulu bir ahlakı olur. Uzuvları, Allah rızası için yapılacak bir işte itirazsız niyete itaat eder. İçine, kendisini itaate zorlayan, aksi davranması halinde nefsini azarlayan bir duygu verilir.
Adam: “Peki bunun delili nedir?” diye sorunca;
Ebu Abdillah şöyle karşılık verdi: “Peygamberimizin (s.a.v) şu buyruğudur: “Yüce Allah bir kulunu sevdiği zaman kendi içinde bir öğütçü ve gönlünde bir uyarıcı kılar. Bu da kula yapması gerekenleri emreder, uzak durması gereken şeylerden de sakındırır.”
Adam: “Yüce Allah’ın kulunu sevdiğine dair işaretler hakkında bana daha fazla bilgi ver” deyince;
Ebu Abdillah şöyle devam etti: “Yüce Allah için en sevimli şey, kulun farz namazları tüm kalbi ve bedeniyle zamanında ifa etmesi ve buna dikkat etmesidir. Yine en sevdiği şeylerden biri kulun çokça nafile namazı kılmasıdır. Zira Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Yüce Allah buyurur ki: “Kulumun en çok, kendisine farz kıldığım namazları eda etmesiyle bana yaklaşmasını severim. Kulum nafile namaz kıldıkça sonunda ben de onu severim. Şayet onu seversem de işittiği kulağı ve gördüğü gözü olurum. Bana dua ederse duasına icabet eder, benden bir şey dilediği zaman da bu dileğini gerçekleştiririm”
Adam: “Allah rahmetini senden esirgemesin! Kişinin hisseden bir kalbinin bulunduğunun işaretlerinden bahset” deyince;
Ebu Abdillah şu karşılığı verdi: “Ey genç! Bu dediğin mulatefenin sırrında gizli, mukaşefe ilmine has, gayb alemini müşahede etme, izzetin perdesini aralama ve Hak Teala ile aradaki engellerin kalkması nimeti içinde olma ile ilgili olan bir haldir.
Böylesi kalpler, varlığın yaratılışındaki inceliklerin şaşkınlığı içinde tüm evhamlardan sıyrılır. Sonrasında kişi ulvi duygular içinde tüm uzuvlarıyla beraber hayırlı olana yönelir. Bundan dolayıdır ki bunların nefislerinin rahatlıktan yüz çevirdiğini, her dem sıkıntıda olup refahtan kaçtıklarını görürsün.
Kalpleri, hidayetin verdiği mutluluğun gizemiyle hoşnuttur. Kalplerine veliliğin yollan ögretilir, kalpleri yaratanın lütuflarıyla gıdalanır ve basiretin geniş bahçelerine salınır. Kalben öyle bir konuma yükselirler ki artık gözsüz görür, müşahedesiz her şeyin ayan beyan farkına varır, arada herhangi bir konuşma olmadan da muhatap alınırlar.
İşte bunlar ey genç. Yüce Allah’ı sevenlerin özelliklerindendir. Onlar murakebe, haya, rıza ve tevekkül ehlidirler. Onlar ki yöneticiler arasında en iyi, alimler içinde en zahid, seçkin insanlar içinde de bilge olan kimselerdir. Onlar iyilikte en önde gider, gece gündüz insanları Allah yoluna davet ederler. Onlar tüm pisliklerden arınan ve insanlara her dem Allah’ı hatırlatanlardır. Onlar düşünen ve her şeyden ibret alanlardır.
Onlar türlü sıkıntıyı çeken ve bu işlerde tecrübe sahibi olanlardır. Onlar öyle bir topluluktur ki Yüce Allah, kendisine itaatle onları bahtiyar etmiş, kendi himayesine alıp onları korumuş ve tüm işlerinin idaresini üstlenmiştir.
Bundan dolayıdır ki hiçbir zorluk onları yıldırmaz, hiçbir güç de iradelerini kırmaz. Tek dertleri çalışmak ve karşılığını Allah’tan beklemektir. Ruhları kurtuluşa erme ve Allah’a karşı gelmekten sakınma ile meşguldür. Ne kadar çok amel ederlerse de bunu az görürler. Yüce Allah’ın onlara lütfettiği az bir nimeti bile çok görürler.
Yüce Allah onlara nimet verirse şükreder, nimet kesilip darlığa düştükleri zaman da sabrederler. Sanki içlerinde, kendilerini halvet yerlerine, ibret ve mucizelerin diyarına çağıran bir ses daima coşarak yankılanıp durur. Kalplerinde daimi bir özlem vardır ve maşuktan ayrı düşme korkusu içlerinde ateş gibi yanıp tutuşur.
Evet, ey genç!
Yüce Allah kendi sevgisinin lezzetini onlara tattırmış, en saf haliyle ve devamlı olarak ona münacaat etme nimetini onlara bahşetmiştir. Bundan dolayıdır ki;
Dünyevi şehvetlerden yüz çevirmiş, türlü lezzetlerden uzak durmuşlardır. Bundan dolayıdır ki yer ile göklerin sahibi olan Allah’ın rahmetinin gözetiminde kalmışlardır. Belalara henüz maruz kalmadan rıza göstermişlerdir. Nefislerinin yönlendirmelerinden uzak durup, türlü sıkıntılara yol açan cehaletten yüz çevirmişlerdir.
Bundan dolaydır ki tertemiz bir hayatları olmuş, kendilerine ardı kesilmeyen nimetler bahşedilmiştir. Güven içinde bir hayatları, kalplerinde olan bir zenginlikleri vardır. Sanki kalp gözüyle bakıp gaybın perde ardını görmüşlerdir. Tek düşünceleri ve tek istekleri Allah’tır. Zira Yüce Allah onları davet etmiş onlar da ruhun susuzluğunu gideren bir iştiyak ve daimi bir seyirle bu davete icabet etmişlerdir. Onları bundan meşgul edecek bir şey yoktur;
Zira Cebbar olan Allah’ın davetini öncelemişlerdir. İşte o zaman ey genç. Onların kalplerinde fitne bütün felaketleriyle yok olup gider ve marifetin yolları önlerinde tümüyle açığa çıkar. Tek araçları Yüce Allah’ın rahmetini ummak, onları yola düşüren de azabından korkmak, bu seyirde onları yönlendiren de Allah’a olan iştiyak olur. Sonunda Yüce Allah onları ubudiyetin en saf derecesine. ulaştırır.
Artık burada hiçbir zaman niyetlerinde tembellik, azimlerinde zayıflık, basiretlerinde gevşeklik, ruhsata yönelik bir yorumlama çabası ve aldatıcı şeylere bir meyil görülmez.”
Adam: “Sanırım sevgiden kasıt da budur” deyince;
Ebu Abdillah: “Evet, ey genç. Böylesi bir sevginin peşinde olanların özellikleri böyledir” karşılığını verdi.
Adam: “Bunların sıkıntılar karşısındaki tavrı nasıldır?” diye sorunca,
Ebu Abdillah: “Bunlarda sıkıntılar, bilinmesi basit; ancak bunlara talip olmanın zor olduğu sıkıntılardır. Bunların sıkıntıları imanlarının gücü oranında olur” dedi.
Adam: “İçlerinde en büyük sıkıntıyı kimler çeker?” diye sorunca;
Ebu Abdillah şu karşılığı verdi: “En büyük sıkıntıyı bilgisi en çok, yakini en sağlam ve imanı en kamil olanlar çeker.
Kaynak: Ebu Nuaym El- İsfahani / Hilyetu’l-Evliya ve Tabakatu’l-Asfiya / bkz: 80-82