a- Dine ve emredilen hükme teslim
b- Kainata dair kaderin hükmüne teslim
Birinciye gelirsek: Bu arif olanların müminlerin teslimidir. Allah Teala ‘Öyle değil, Rabbine and olsun ki, onlar aralarında çekiştikleri konularda seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükme, yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar (1)’. Bu da üç derecedir:
1- Tahkim (hakem yapmak)
2- Sıkıntı duymamak
3-Teslim
İkinciye gelirsek: Yani kainata ait hükme teslime gelirsek, bu ayakların kaydığı ve anlayışların saptığı yerdir. Bu, halkı şaşırtıp hayrete bırakmış ve kavgaya dönüştürmüştür. Bu kazaya rıza konusudur. Bunun üzerine yeteri kadar söz, daha önce söylenmiş ve kazaya teslimin, kula onunla çekişme ve reddetmesi emrolunmadığı müddetçe ve buna gücü yetmedikçe övülen bir şey olduğu beyan edilmişti. Söz gelimi kulun başına gelen ve gidermeye gücü olmadığı musibetler bu türdendir.
Uzaklaştırılması emredilen hükümlere gelince, bunlara teslim caiz değildir. Aksine kulluk, onları daha sevimli olan başka hükümlerle gidermektir. Teslim, güven ve tefvizde, tevekkülde ki hastalıklar vardır. Teslim, avamın yollarının en yüksek derecelerindendir. Yani tevekkülde ki hastalıklar bunlarda da vardır.
Bu sebepler, iddiayı ve bir şeyi önce kendi nefsine nispet etmekti. Şu cihetle ki, o konuda Rabbini vekil kılıyor, Rabbine tevekkül ediyor ve O’nu kendi adına, sebep ve tasarrufları, kendi nefsi ile elde ettiği menfaatlerini yerine getiren vekili kılıyordu. Daha önce geçen başka kusurlar da vardı. Bunları daha önceden öğrenmiştin.
Teslim de ancak bir kusur vardır: O da teslimin her zaman sırf rıza ve seçmeden doğmadığı, aksine içine hoşlanmama ve tiksinme karıştırdığıdır. Bir çeşit göz yumma üzere teslim olur. İşte teslimin tek kusuru budur. Sen ondan kurtulmaya çalış.
Birinci Derece: Gaybı düşünme kuruntuları türünden akılları zor durumda bırakan şeylere teslimiyet; nasip ve üstünlük gibi konularda, kıyaslamanın baskın olduğu konularda boyun eğerek razı olma, hallere geçiş sırasında müridi korkutan şeylere uymaktır.
Bilmiş ol ki teslim, haberin karşısına çıkan şüpheden, emrin karşısına dikilen şehvetten, ihlasa arız olan iradeden veya şeriat ve kadere arız olan itirazdan kurtulmuştur. Bu kurtuluş erbabı, kıyamet günü Allah’a ancak kendisi ile geleceği küfür ve nifaktan arındırılmış bir kalbin sahibidir. Çünkü teslim olmak çekişmenin zıddıdır.
Çekişme;
a ▬ Ya Allah’ın kendisini nitelemiş olduğu sıfatları ve fiillerine, ahiret günü ve başka şeylere ait haberlere iman etmeye arız olan fasid (bozuk) şüphelerdendir. Ona teslim ise, kelamcıların batıl şüpheleriyle mücadele ve münakaşayı terk etmektir
b ▬ Ya Allah’ın emrine karşı gelen bir şehvet sebebi iledir. Emre teslim, o şehvetten kurtulmakla olur
c ▬ Ya Allah’ın kulundan istediğine karşı gelen bir irade sebebiyle olur. Öyle ki kul, Allah’tan bir şey istemek suretiyle O’na karşı gelmiş olur. Teslim, o iradeden kurtulmakla olur.
d ▬ Ya da yaratma ve emir konusundaki hikmetine karşı çıkan bir itirazla olur. Şöyle ki, hikmetin gerektirdiğinin, şeriat, kaza ve takdir ettiğinin tersi olduğunu düşün. Teslim ise, bütün bu mücadele ve münakaşaların en büyüğü ve seçkinlerin yollarının en yücesi olduğu ve teslimin peygamberlik derecesinden sonra gelen halis sıddıklık (doğruluk) olduğu, insanların teslimce en mükemmelinin doğrulukça en mükemmeli olduğu ayan beyan ortaya çıkar.
Teslim, aklın yasakladığı şeyi gerektirir ve aklı zora sokar. Çünkü teslim olmak, sebepleri bir kenara bırakmayı gerektirir. Akıl ise sebeplere yapışmayı emreder. Teslim olan, kula gizli olan şeyleri Allah’a teslim eder. Çünkü Allah’ın fiili, akla, kendisinden soyutlamayı yasak ettiği bu sebeplere dayalı değildir .Kul Allah’a teslim olduğu zaman, kendine gizli olan her şeyde sebebe yönelmez.
Vehimler, ancak sebeplerle aşikar gizli hükümlerdir. Teslim, o sebeplerden uzaklaşmayı gerektirir. Akıl teslimi yasaklar. Vehim aklın önüne geçer; gayb (gizli olan şeyler) kendisine muttali olunabilecek bir şeydir diye kandırmaya çalışır. Burada altı şey vardır: Akıl, aklı zorla, vehim, vehime götüren sebep, gayb, aklı zorda bırakan şeye teslim olmak
1- Akıl: Onu sebeplere sevk eden, sebeplere sarılmayı bıraktığında insanın kendi aklını zedeleyebileceğini söyleyen akıldır
2- Aklı Zora Sokan: İşlerin bağları, yani işlerin girdiği ve çıktığı yer elinde olana tam bir teslimiyetle, o sebeplerden kurtulmaktır
3- Vehim: Kurtuluş, mutluluk ve her ne olursa olsun takdir edilen şeyin elde edilmesinin sebeplere dayalı olduğuna inanmak ve sebepler olmazsa takdir edilen şeyin hasıl olmayacağını düşünmektir.
4- İşte vehime götüren de budur
5- Gayb: Kendince bilinmeyen hükümdür. O da Allah’ın fiilidir
6- Teslim: Bu, hükme teslim olmaktır. Bununla birlikte sözüne bu anlamın verilip verilemeyeceğini, bu anlamında sözlerinin kapsamına girip giremeyeceğini de düşünmek gerekir. Bunda başka bir yön daha vardır. O da, kast olunan şeyin şu olmasıdır: İlk bakışta kavramakta güçlük çektiği gaybi hususlara teslim olmaktır.: Çünkü sonradan, meselenin böyle olmadığı vehmine kapılabilir.
Aklın hükmü ile vehmin hükmü arasında bir mücadele başlar. Çünkü gaybın çoğu aklı bir parça sıkıştırır. Durumun tam tersi olduğu vehmine düşülür. Teslim, işte bu sıkıştıranı sahibine ve onu haber verene teslimiyet ve akla aykırı gelen vehimlerden uzaklaşmaktır. Buradaki iki manadan bu mana daha evladır.
Birincisi, kasti, ameli ve iradi tevhidi berraklaştırmak gayesiyle sebeplerle mücadele etmekten kurtuluştur. İşte bu, ilmi, haberi ve itikadi tevhidi saflaştırmak için habere muhalif vehimlerin mücadelesinden uzaklamaktır. Teslimin aslı da budur. Nasip ve üstünlük gibi mukayesenin baskın geldiği konularda boyun eğmektir sözünü genişletelim :
Yani esik ve yeni herhangi bir üstünlük ve filanı üstün kılma, filanı zelil etme gibi konularda aklın, mukayesenin zorladığı ve sıkıştırdığı konularda takdir edilene razı olmaktır. Yine mahlukatına birbirinden, miktarları, cinsi ve keyfiyeti son derece farklı ve birbirinden son derece ayrı olarak yapmış olduğu bölüştürmeye de razı olmaktır. Bütün bunlarda, Allah’a boyun eğip vaki olanlarından hiçbirine bir şüphe ve kıyasla itiraz etmemelidir.
Fakirliğin doğru kıldığı şahıslar vardır. Eğer Allah Teala onu zengin kılsa bu, onu bozacaktır. Kullarının içinde yine, ancak zenginliğin kendisini doğruluğa ulaştırdığı kişiler de vardır. Onu fakir kılsa, bu fakir kılma hali onu bozar. Yine bazıları da ancak hastalığa layıktır. Şayet onu sağlıklı yapsa bu onu bozacaktır. Yine onlardan bazılarını da ancak sağlık layıktır, onu hastalandırsa, o doğruluğunu kaybedecektir Yani her durumda Allah’tan gelen başım gözüm üstüne demesini bileceksin.
İkincisi; İlmi hale, niyeti keyfe, resmi (görüntü) hakikate teslim etmektir. İlmi hale teslim etmekten kasıt, hali ilme hakem kılmak değildir. İlmin zahiri suretlerinin noktasında durmaktansa, suretlerin manalarına, gizli hakikatlerine, ondan kastolunan semerelere ulaşmaktır. Tıpkı sırf taklitten ve haberden, yakin ve duyularla elde edilen bilgiye intikal etmek gibi, hatta öyle ki o Resulüllah (s.a.v)’ın haber verdiği şeyleri sanki gözü ile görüp müşahade etmelidir.
Nitekim Allah Teala ‘Kendilerine ilim verilenler ise Rabbinden sana indirilen (Kur’an)’ın hakikatin ta kendisi olduğunu bilir(ler) (2)’. Öyle ya Rabbinden saba indirilenin ancak hak (ve gerçek) olduğunu bilen kimse, o ama olan kişi gibi midir (3)’ buyurur.
Gizlilikten aşikarlığa, ilimden yakini bilgiye ve ilme’l-yakinden ayne’l-yakine ulaşır. İman ilminden imanın tadını tatmaya ve tadını bulmaya ulaşır. Çünkü bu sırf bilgiyle olacak bir şey değildir. Tevekkül ilminden tevekkül haline ve buna benzer hallere intikal eder.
Sahih ilim, sahih hale teslim olur. Çünkü halin gücü ilmin gücünden daha fazladır. Eğer hal ilme muhalif olursa, o zalim bir hükümdar olur. Onun üzerine ilim kılıcı ile savaşa çık ve ilmi o konuda hakem kıl
Kastın (niyetin) keşfe teslimi’ne gelirsek, bunun anlamı; kast ve yönelmeyi keşfi görme adına terk etmesi değildir. Çünkü yönelmeyi ne zaman terk ederse kulluk yularını çıkarmış demektir. Fakat kastı keşfinin arkasından ve kendisinin önünden yürütür. Ona ulaşınca, ona teslim olur. Böylece hüküm keşfe ait olur.
Çünkü kast (yönelme) alet ve vesiledir. Eğer sahih ve hakka uygun bir keşf ise ona yönelmenin afetlerini, zararlarını, kusur ve hatasını gideren şeyleri ve ayıplarını ortaya çıkarır. Kusurlarını gidermeye keşf nuru ile yönelir. Yoksa yönelen kişi, keşf için yönelmeyi bırakmaz. Bu hak yoldan ve hidayetten sapan, dine çatan sapıkların gidişidir.
Resmi hakikate terk etmek ifadesini açıklayacak olursak, bu faniliğe işaret ediyor. Fani olan kişinin, zatını, hakikati müşahede de fani olması için teslim etmesi teslimiyetin kısımlarındandır. Çünkü kulun zatı resimdir. Resmi, hakikat yok eder. Tıpkı ışığın karanlığı yok etmesi gibi.
Çünkü fena makamındakilere göre Hak Teala’yı kendinden başkası göremez ve müşahede edemez. Kul enaniyyetinden (benliğinden), zatından ve bütün özelliklerinden fani olana kadar Allah (c.c)’ı müşahede edemez. Varlığı olmayan fani olur. Lem yezel olan ise bakidir. Bu, bir grubun icma’ı gibidir. Hatta onların icma’ıdır.
Üçüncüsi ise; Teslim, beğenmekten uzak olarak ve seni kendine Hakk’ın teslim ettiğini müşahede ederek, Hak’tan başkasının Hakk’a teslimidir. Bu derece, kendinden önceki derecenin tamamlayıcısıdır. Kendinden önceki teslim başlangıçtır. Çünkü o ikinci derece, birinci ile üçüncü arasında vasıtadır. Birinci başlangıç, ikinci orta ve üçüncü sondur.
Hak’tan başkasını Hakk’a teslim ifadesi ile denmek istenen şudur
Halkın zararlarının Hakikati müşahedede yok olmasıdır. Hak’tan gayrı herkes resimdir. Özel resmini (şahsını) Rabbine teslim edince, gerçek fenayı elde eder. Bu teslim de iki çeşittir :
Birincisi: Özel resmini (şahsını) ona teslim
İkincisi: Kainatın resimlerini (yaratıkları) teslim ve hakikat gözünde onların yok olup dağılıp gitmesini görmektir. Bu ilim ve marifettir. Birincisi hal’dir.
Teslimi beğenmekten uzak olmak beyanını izah edecek olursak eğer: Teslimi beğenme resminden de sıyrılmalıdır. Çünkü görmek de resimlerin (şahsiyetlerin) bölümlerindendir. Madem ki beğenme halen onunla birliktedir, o halde tam bir teslimiyetle teslim olmamıştır. Kendi zatını çekişme ve mücadelelerinden üzerinde kalıntılar vardır.
Hak’tan gayrisini Hakk’a teslim edince ,Hak Tealanın kendinden başkalarını kendi nefsine teslim ettiğini keşfedersin, seni O’na teslim eden hak Teala’dır.
Teslim eden O; kendine teslim edilen yine O’dur ve sen de teslim aletisin. Kim bu tabloyu görürse, zatını Hakk’a teslim edilmiş bulur. Senin zatını Hakk’a Hak’tan başkası teslim etmemiştir. Böylece kul teslim iddiasından kurtulur. Allah daha iyi bilir.
Kaynak: İbn Kayyım el-Cevziyye / Medaricu’s Salikın (Kur’an’i Tasavvufun Esasları) / bkz: 612-616
(1- Nisa 65) – (2- Sebe 6) – (3- Ra’d 19)