Aile toplumun en küçük birimi olmakla beraber, toplumu en fazla etkileyen kurumdur. Aile kurumunun temel işlevlerinden biri de, ailedeki herkesin en verimli şekilde gelişimini yerine getirmektir. Gelişimin sağlıklı şekli, her bireyin ihtiyacını mümkün mertebede karşılamaktır. Aile içi iletişim de, bu ihtiyaçlardan biridir.
Her ailede iletişim farklılıklar gösterir. Hepimizin kendi kişisel özelliklerimizden kaynaklanan iletişim biçimi vardır. İletişim biçimi farklı olsa da, önemli olan aile içi bireylerin birbirleriyle iletişim kopuklukları olmamasıdır. Önce ebeveynin aralarındaki iletişimin sağlıklı olması gerekir. Zira yuvanın huzur ve güvenliği çocuğun gelişimi ve ruhsal sağlığı için gereklidir.
Anne-baba ihtiyaçları hakkında birbirleriyle ne kadar samimi, net, açık şekilde iletişim kurarlarsa çocuklar da bu oranda ihtiyaçlarını sağlıklı ifade edebileceklerdir. Ailenin sorunları gizli-saklı kalmayıp, konuşulabilecek müsait zemin oluşturulup, ortaklaşa çözüm yolları aranıyorsa sağlıklı aile iletişiminden söz edebiliriz.
Yapılan bilimsel araştırmalar gösteriyor ki;
Yeni doğmuş bir bebekle ne kadar ilgilenilir, konuşulur, temas kurulursa, bebeğin duygusal gelişimi olumlu artış gösterir. Bebeğin dil gelişimine de iletişim katkıda bulunur.
İletişimin temelinde yer alan dinleme ve anlatma, karşılıklı konuşmanın birbirinden ayrılmaz parçalarıdır. Eşler birbirlerine konuşma fırsatı verirken çocuklarına da böylesi fırsat vererek çocuğun önce kendini “birey” olarak algılamasına ve böylece ihtiyacı olan duygusal aktarımdan dolayı rahatlamasına imkan tanıyacaktır.
Empati, kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koyabilme hadisesidir. Mesela çocuk oynarken oyuncağını kırdığında “Üzülecek ne var?” diyeceğimize, o oyuncağın çocuğumuz için ne kadar kıymetli olduğunu anladığımızı belirten cümleler kurmamız gerekir. “Oyuncağını çok sevdiğini ve buna üzüldüğünü anlıyorum” gibi.
Etkin aile iletişimi için gerekli şartlardan biri de, aile faaliyetlerinin planlanmasına çocukların da katkıda bulunmalarına, fikirlerini söylemelerine izin vermektir.
Mesela; babanın yaz tatilini nerede-nasıl geçirmek istediklerini tüm aileye sorması ve bu doğrultuda kararlar alması, herkese kendini daha iyi hissettirir.
Sağlıklı iletişimin diğer koşulu da ses tonudur. Ses tonumuzu konuya göre ayarlamalıyız ki, sevgimiz hissedilsin, hayır’ımız dikkate alınsın. Aksi takdirde ısrar geliştiren çocuklara sahip olabiliriz. Ses tonundaki vurgu aslında çocuğa ne yapması gerektiğini de bir nebze olarak vurgular.
Unutmayalım ki;
Ne kadar olumlu iletişim varsa, o kadar kendimiz ve ötekiyle barışığız demektir.
Yaşadığımız çağın getirdiği teknolojik yenilikler, gittikçe mekanikleşen sistemler her geçen gün ilişkilerimizi daha da rutinleştirmektedir. Ayrıca büyük şehirlerin getirdiği kaos, gürültü, sıkıntı, vakitsizlik, aşırı yorgunluk ne yazık ki, evlilikleri de monotonlaştırmaktadır.
İlişkilerimizdeki mekanikliği aşmak, evliliğimizi yeniden canlandırıp diri tutmak için önce dinlemeyi öğrenmeliyiz. Çünkü dinlemek sevginin, fedakarlığın, değer vermenin önemli belirtisidir.
Eşimizi sabırla dinlerken aynı zamanda ona şöyle diyoruzdur, “Sen dinlenmeye değer bir insansın” Yani biz değer verirsek öteki kendini değerli görür, yoksa ilişkilerdeki değerlilikten bağımsız bir değer kazanmamız oldukça zordur.
Kişi dinlenildiğini hissettiğinde, anladığında hem mutlu, olur hem de ruhsal olarak kendini daha iyi hisseder. Eşinizle aranızdaki dinleme becerisini geliştirebildiğiniz oranda ilişkiniz daha güçlü, daha doyurucu bir hal alacaktır.
Evlilikteki her paylaşım gibi dinlemek de iletişimin bir parçasıdır. Yetersiz dinleme birbirini çok seven çiftlerin bile evliliğini zedeler. Ötekini dinlemediğimiz zaman en çok kendimize zarar veririz. Zira zamanla eşimiz kendisini dinleyebileceğine inandığı alternatif ötekileri arar ve zamanla evlilik ilişkisi kuruyup gider.
Sürekli olarak bir insanı dinlemek veya ona konsantre olmak güçtür, fakat fizyolojik olarak sinir sisteminin kabiliyeti, konuşma kabiliyetinden daha fazladır. İyi bir dinleyici olmak için önce çevresel faktörleri (gürültü) en aza indirgeyecek şekilde davranın yani konsantrenizi bozacak etkenleri kontrol altına alın. Ötekini dinlemeye istekli olmaya çalışın.
Sadece siz konuşmak istediğinizde konuştuklarınız önemli şeyler olsa bile tek taraflı dinlemek zamanla dinleyeni yoracağından sözleriniz değersizleşecektir.
Eğer eşinizin söyledikleriyle aynı paydada buluşuyorsanız tasdik anlamında başınızı sallayın, yüzünüzdeki mimiklerle konuşmaya katılarak söylenenleri karşılıksız bırakmayarak iletişiminizi daha da canlandırırsınız.
Eşlerden biri konuştuğunda, diğeri TV seyredip, gazete okumamalı. Ya da bu tarz meşguliyetler içindeyse kısa süre de olsa meşguliyetlerine ara verip, eşini dinlemeyi tercih etmeli. Eşler aralarındaki diyalogda birbirlerini doğru anlayabilmeleri için birbirinin sözünü kesmemelidir ki, diğeri ne söylemek istediğini eksiksiz anlatabilsin ve de incinmesin….
Yine eşiniz hoşunuza gitmeyen bir şey söylediğinde anlatmak istediğinin tam tersini kendisine söylemeyin. Mesela, “Senin ailenle istediğim gibi bir ilişki kuramıyorum” diyen bir eşe “Zaten benim ailemi hiçbir zaman sevmedin” demek gibi. Böylesi bir durum ilişkiyi daha çok çıkmaza sokacaktır.
Başkasının sözünü kesmek dürtüsel bir davranıştır. Lütfen dikkatinizi ruhsal dünyanıza çevirerek bunu neden sürekli yaptığınızı kendinize sorun.
Sakin olun! Öteki haksız bile olsa sonuna kadar dinleyin. Eşinizi sabırla dinlemedikçe konuşmasının asıl amacını anlamadığınız gibi, gerçek anlamda iletişimi hiçbir zaman yaşayamazsınız.
Eşinizi dinledikten sonra kendisini doğru mu anladığınızı ifade eden cümleler kullanın. Mesela, “Şunu mu demek istedin?” ya da “Böyle mi demeye çalıştın?” gibi. Eşinizi dinlerken önce o andaki ihtiyacı nedir anlamaya çalışın.
Her insan önce doğru anlaşılmak, sonra da kendisiyle empati kurmamızı ister. İletişim yaşanırken erkekler bir an önce problemleri çözüme ulaştırmak isterken, kadınlar daha çok anlaşılmak ister. Hatta kadınlar, problemleri karşısında bazen sadece şefkat isterler. Unutmayalım ki, her şey gibi evlilik de, sevgi de, iletişim de, sabır ve emek ister.
Kaynak: Yasemin Uçal / Aile Rehberi / Yeni Dünya Dergisi / bkz: 300-303