Vahdetin şerefli makamında karar kılmış ve lahuti yüce alemi vatan edinmiş kimseye aşikardır ki; bu karar kılma ve vatan edinmenin alameti vahdeti gerçekleştiren muvahhitte beşeri alemin gereklerine ait hiçbir etkinin kalmamasıdır.
Öyle ki, kendisinden aşağıda bulunanlara karşı kibirlenmez ve kendisinden üste olanlara karşı da herhangi bir özlem çekmez. Tam tersine, bakış tarzında mutlak olarak ikilik perdesi ve üstünlük ve alçaklık hastalığı yoktur.
Bundan doalyı herkes onun bakış açısına göre birdir. Çünkü Rahman’ın yaratmasında bir uygunsuzluk görmez. Ancak ibret nazarıyla bakan basiret sahiplerinin bakış tarzını kaybeden servet ve gaflet ehli bir uyumsuzluk görebilir.
Peygamber (s.a.v), Mekke ileri gelenleri ve asilzadelerini imana davet konusunda büyük bir aşkla uğraşıyordu. Yine bu sebeple, günlerden bir gün, onları imana ulaştırmak ve davetini kabule teşvik etmek amacıyla her zamanki yumuşak tarzıyla yanlarına oturdu
Peygamber (s.a.v) onlarla yumuşak bir tavır içeriisnde konuştuğu esnada ağma İbn Ümmü Mektum (r.a) çıkıp geldi ve yanında kimler odluğunu bilmeyerek ey Allah’ın elçisi: “Allah’ıns ana öğrettiklerinden bana da öğret” dedi. Peygamber (s.a.v) ona iltifat etmedi ve yanındaki Mekke ileri gelenleriyle ilgilenmeye devam etti.
İbn Ümmü Mktum bir kaç defa arzusunu dillendirmeye devam etti. Hatta bu ısrarı üzerine Peygamber (s.a.v) kızdı ve kaşlarını çatıp yüzünü ekşitti. Mekkeli ileri gelenelrin kendisine tabi olanların acizler, körler ve miskinler olmasından dolayı ayıplamalarından endişe ederek iç dünyasında olumsuz düşünceler geliştiği sırada Allah Teala kendisini azarlayarak ve tedip ederek şöyle buyurdu:
Peygamber (s.a.v) irşad edilmek isteyen Amanın kendisine irşat edilmek amacıyla gelmesinden hoşlanmamasından ötürü yüzünü ekşitti ve çevirdi (Abese Süresi 1-2). İrşat edilmek isteyen bu kişiden yüz çevirdi ve yüzü hoşnutsuzluğundan dolayı ekşidi.
Allah Teala gizli bir yolla sevgili Peygamberi’nin (s.a.v) bu rıza gösterilmeyecek yüz çevirme gafletinden dolayı ilahi gayret ve hamiyetinin üstünlüğünü ortaya çıkarmak için vahyini indirdi. Edep öğretmek ve kınamak maksadıyla sakındırma tarzında Peygamberi’ne (s.a.v) şöyle buyurdu; .
Resulüm… Onun hâlini ve kalbinde olanı Sana kim bildirdi ve açıkladı! Belki o temizlenecek (Abese Süresi 3); günahlardan arınacak ve kendilerine yöneldiğin ve davet etmek istediğin bu bilgisiz ve gaflet içerisinde yaşayanların aksine o, senin yol göstericiliğin ve irşadınla doğru yolu bulacak.
Yahut bu fakir murit senin sözünden öğüt alacak da o öğüt ve hatırlatma ona fayda verecek (Abese Süresi 4) ve bu vesileyle Mevla’sına yönelecek.
Allah’a ihtiyaç duymayana ve malı, serveti ve yönetici olmasıyla büyüklenerek ve kibirlenerek senin hatırlatman ve davetinden yüz çevirene gelince (Abese Süresi 5), Sen ona yöneliyorsun (Abese Süresi 6); ona meylediyor ve sevgi ve şefkatle yaklaşıyorsun.
Oysa ki onun temizlenip arınmasından -günah ve itaatsizlik kirlerinden arınmasından- sen sorumlu değilsin (Abese Süresi 7); hangi şey seni bu hoş olmayan davranışa itti ki hakkı arayan kişilerden yüz çevirdin ve onlara yönelmedin. Halbuki sana düşen mesajımızı insanlara ulaştırmaktı.
Fakat samimiyetle arınmak ve iyilik ve hidayete ermek amacıyla koşarak ve Allah’ın gazabından korkarak ve sevabını umarak sana gelenle de ilgilenmiyorsun (Abese Süresi 8-10).
Mesajını kabul edip istekli olanları hidayete ve doğru yola ulaştırmak için gönderildiğin halde başka kişilerle meşgul olup onlarla ilgilenmiyorsun. Sanki sana gelen söz konusu kimseyi küçük görüyor, halinin pejmürdeliği ve fakirliğinden dolayı durumuna ve imanına aldırmıyorsun.
Sonra Allah Teâlâ sevgili Peygamberini (s.a.v) terbiye etme konusunda aşırıya gitti ve şöyle buyurarak bu söylemini tekit etti:
Hayır bu davranışından vazgeç ve hidayet ve kemal erbabından yüz çevirerek sapkın ehline meyletme. Zira senin tercih ve seçim hakkın yoktur. Sana düşen mesajı ulaştırmak ve gelecek tehlikelerden sakındırmaktır.
Çünkü senin davetin ve sana inen ayetlerle yaptığın hatırlatmalar Rabbinden gelen ve insanlara ulaştırman gereken bir öğüttür (Abese Süresi 11).
Kulaklarını ve işitme duygunuzu rahatsız eden o rahatsız eden ses geldiğinde (Abese Süresi 33) hakikat ortaya çıkar ve korku artar. Fakat o gün hiç kimseden ne bir yardım ve ne de bir destek gelir.
Ayrıca o gün ki kişi bir parçası olan kardeşinden, merhamet ettiği annesinden, yardımına koştuğu ve iftihar ettiği babasından, yakınları içerisinde kendisine en sevgili olan eşinden ve bütün akrabaları içinde kendisine en değerli olan çocuklarından kaçar (Abese Süresi 34-36)
Bu kaçış ve nefretin sebebi herkesin kendi işiyle meşgul olması ve bir başkasına yönelme imkanı bulamamasıdır.
O gün, herkesin bir başkasının işleriyle uğraşmaya imkan ve önem vermeyecek kadar kendine yetip artacak bir derdi vardır (Abese Süresi 37); çünkü o kendine bile yetmez.
Niçin böyle olmasın ki?
O gün birtakım yüzler iman ve irfan nuruyla parlak, Rahman’la karşılaşmanın verdiği neşeyle güleç ve çeşitli mutluluk ve keremlerin kazanılmasıyla elde edilen derece ve makamların yüceliğiyle sevinçlidir (Abese Süresi 38-39).
Yine o gün diğer bazı yüzleri de küfür, nankörlük ve farklı günah ve isyanlardan kaynaklanan kirler ve tozlar nedeniyle keder bürümüş (Abese Süresi 40) ve yüzleri zulmetin verdiği Hüzünden kapkara kesilmiştir (Abese Süresi 41); yüzleri aşağılık, zillet ve hüsranla kaplanmıştır.
İşte ilahi mesajı kabul etme şerefinden uzak, küfür ve şirk ve çeşitli isyan ve günah kirleriyle kaplı Bu kişiler kafir lerdir, günahkarlardır (Abese Süresi 42); İlahi sınırların gereğine saygı duymayan ve şehvet ve gazap gibi hayvansal kuvvetlere uymakla marifet ve iman nurunu kaybeden kimselerdir. Çünkü şehvet ve gazap bütün kötülük ve kayıpların kaynağıdır.
Allah bizi ve bütün kullarını bu iki kötülüğün şerrinden korusun.
Hakk’ın vaat ettiği müjdeleri elde etmeyi arzu eden ey kişi!
Sana gerekli olan bütün peygamber ve kitapların diliyle ortaya konulan ilahi müjde ve kazanç çağrısını duymandır.
Ayrıca bu kerem sahibi peygamberlerin yoluna ve her şeyi bilen Allah’ın kitabında bulunan emir ve nehiylere, mutlak hükümlere ve ibret ve hatırlatmalara uyman gerekmektedir.
Bütün bu zikredilenler, ilhada, inancı bozmaya ve inatlaşmaya sevk eden işlere meyletmekten insanın dış ve içini temizlemekle ilgili konulardır.
Sana yaraşan sapkın ve şaşkınlar güruhundan uzaklaşmak ve her halinde onlara karışmaktan kaçınmaktır. Ki böylece, cehennemin derekelerinde ebedi kalacak ve acı veren azaba uğrayacak sapkın ve yalanlayanlar grubuna değil, nimete kavuşmuş cennetlikler grubuna katılmış olursun.
Sağlam bir kuvvete sahip ve nimet ve keremi umimi olan ey Allah’ımız ! Senden bize nimet cennetinin derecelerini vermeni ve cehennemin derekelerinden de bizi kurtarmanız isteriz..
Kaynak: Abdülkadir Geylani / Geylani Tefsiri / C: VI / bkz: 323-329